29 Ekim 2023

Biz “Ümmet-i Muhammed”iz

Yazar: Hasan SEVİNÇ

Biz nasıl olaylara, nasıl görüntülere şahit oluyoruz? Bu yaşananlar, izlediklerimiz gerçekten gerçekleşiyor değil mi? Uçakla 2 saatlik mesafe uzağımızdaki yerden yükselen feryatlar, dökülen gözyaşları, kefenlere bürünmüş çocuklar… Nasıl bir vaziyet bu? İnsan düşündükçe boşluğa düşüyor; akıl, anlam veremiyor. Bu görüntülerin oluşmasına sebep olanların da insan olduğuna inanamıyor. Bizim gördüğümüz görüntüleri bu zalimler de görmüyor mu! Nasıl bir vicdan, kalp taşıyorlar ki taştan da katı bir halde. Emri veren de emri alan pilot da buna göz yumanlar da bunları destekleyenler de bu görüntülere sevinen insanlar da hepsi birden nasıl da vahşileşiyorlar? O pilot yüzlerce çocuğun, insanın ölümüne sebep olacak o düğmeye nasıl basabiliyor? O düğmeye bastıktan sonra nasıl yemek yiyebiliyor, nasıl uyuyabiliyor, ailesiyle nasıl vakit geçirebiliyor? Kur’an-ı Kerim’de tarif edildiği gibi hayvandan da aşağı bir haldeler.

Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar. (Furkan Suresi/44)

Peki bu hayvanlardan da aşağı olanlar akıllarını kullanmıyorlar, merhamet sistemleri çökmüş olarak zulüm yağdırıyorlar da bize ne oluyor ki buna engel olmuyoruz, olamıyoruz?

Size ne oluyor ki, Allah yolunda, ayrıca, baskı altına alınıp çaresiz bırakılarak: “Rabbimiz! Ahâlisi zâlim olan şu memleketten bizi kurtar. Bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diye yalvarıp duran zavallı erkekler, kadınlar ve yavrular uğrunda savaşmıyorsunuz?  (Nisa Suresi/75)

 

De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.  (Tevbe Suresi 24)

Gerçekten çok pasifleştik, izzetimizi kaybettik. Dünyaya bağımlı hale geldik. Kâfirler saldırmadıkça kardeşlerimizi, zor durumda olan müslümanları hatırlamaz olduk. Geçim derdine, kariyer derdine, mide derdine, şehvet derdine, zevk peşine düştük. Öyle bir düştük ki ayaklar baş oldu, farkına dahi varamadık. Adaletin, barışın temsilcileri bizken tarih buna şahitken dünyayı zalimlerin eline, insafına bıraktık. Normalde coğrafya bilmek iyidir ama şu an coğrafyası iyi olan aklını oynatır. İsrail denen şeyin etrafı İslam coğrafyalarıyla, Müslümanların çoğunluğuyla çevrili. ABD ise binlerce kilometre mesafede. Buna rağmen ABD, düzinelerce uçak, tank, savaş gemileri gönderiyor. Ama yanı başlarındaki Müslüman coğrafyalar Filistin’e tıbbi malzeme bile gönderemiyor. Rüyalar bile bu durumdan daha gerçekçi.

Evet ülkeleri, devlet yetkililerini harekete geçirmeye gücümüz, imkanımız yetmeyebilir. Evet bulunduğumuz şehri harekete geçirmeye gücümüz yetmeyebilir. Evet mahallemizde Filistin davasını gündem etmeye gücümüz yetmeyebilir. Belki sokağımızda, apartmanımızda da bunu gerçekleştiremeyebiliriz. Hatta ve hatta kendi evimizde ailemizde dahi elimizden geleni yaptığımız halde bunu başaramayabiliriz. Ama biz varız, kendimiz. Kendimize hangi bahaneyi üretebiliriz? Bizi harekete geçmekten alıkoyan nedir? Hangi bahane bizi sorumluluktan, hesaptan kurtarır?

Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman (Tekvir Suresi/8-9)

Hesabını verebilir miyiz? O bebeklerin, uzuvları parçalanan çocukların, insanların, ağlayan ana babaların, yetim kalıp şaşkın ve çaresiz bakışlarla bakan masum çocukların karşısına çıkarılırsak halimiz nice olur? Ne deriz? Sen bu olaylar olurken, zulmediliyorken yaşıyordun, şahittin. Ne yaptın? Bu soruya verecek cevaplarımız olmalı. Elimizden, dilimizden, kalbimizden ne geliyorsa yapmalıyız. Herkes kendisini sorguya, hesaba çekmeli: Ne yapabilirim, gücüm neye yeter, ne feda edebilirim?

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir:

“Yarım hurma ile de olsa, cehennemden korunmaya bakın!”
(Buhârî)

Evet hesap gününde bizi ateşten kurtaracak yarım hurmaya dahi ihtiyacımız olacak. Dünyadayken sadaka verdiğimiz ufak bir şeye, yaptığımız ufak bir iyiliğe dahi sevineceğiz. Hele bu iyilik bir mümin kardeşin için ise paha biçilemez. İyiliği sadece maldan ibaret görmeyin. Gece uykuyu bölüp mazlumlar için dua etmek iyiliktir. Boş gündemleri, dizileri, malayani işleri takip etmeyi bırakıp zulme uğrayan kardeşlerinin derdiyle dertlenip gözyaşı dökmek iyiliktir.

Bir hadis rivayetine göre, Peygamberimiz (aleyhisselam) Kâbe’ye bakarken şöyle demiştir:

“Kuşkusuz Allah seni çok şerefli, çok mükerrem/ hürmetli, çok azametli kılmıştır; fakat mümin senden daha hürmetli / daha saygı değerdir.” (İbn Mace)

 

“Allah katında dünyanın yok olması, mümin bir kimsenin öldürülmesinden daha iyidir.” (Tirmizî)

Vallahi çalışmazsak, elimizden geleni yapmazsak biz kendimize acıyalım; şehit olan Müslümanlar’a değil. Kudüs davası diyoruz ama bir mümin, Kudüs’ten daha değerlidir. Kudüs’ü koruyan da mümindir. Müslüman olmazsa Kudüs de olmaz. Binlerce mümin öldürüldü. Kudüs, Mescid-i Aksa yıkılsa da Allah’ın izniyle yeniden inşa ederiz, peki ölen kundaktaki bebeklerin hesabını nasıl veririz?

Evet gündemimiz Gazze ama meselemiz, derdimiz sadece Gazze de değil. Doğu Türkistan, Suriye, Arakan, Yemen, Hindistan, Mısır, Irak, Sri Lanka, Eritre, Moro, Somali, Afganistan, Çad…

Mazlumları, yetimleri, zulme uğrayanları, haksızlığa uğrayanları, aç olanları, gidecek bir evi yurdu olmayanları, soğuktan korunacak bir giysi bulamayanları, ağlayan çocukları, maddi ve manevi yardıma muhtaç olanları hatırlamak için haber bültenlerinde çıkmasını, başlarına bomba yağmasını beklemeyelim.

Biz ‘ÜMMET-İ MUHAMMED’İZ. Mazlumdan yana zalime karşıyız. İyilik peşinde koşar kötülükten menederiz.

Allah Ümmet-i Muhammed’e vahdet, isâr nasip eylesin. Vehnden bizleri korusun. Yeniden izzetli günlerimize kavuştursun.

Velhamdülillahi Rabbil Âlemin
Vessalâtu vesselâmü alâ Rasulina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed
Allahümme Amin.

 

Vahdet: Birlik

İsâr: Bir kimsenin, kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması, başkasının yararı için fedakârlıkta bulunması

Vehn: Dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir.

İzzet: Güç, üstünlük, saygınlık

 

De ki: “Çalışın, yapın. Yaptıklarınızı Allah da, Resûlü de, mü’minler de göreceklerdir. Sonra gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir.” (Tevbe Suresi/105)