8 Şubat 2024

Kanlı Elmas

Yazar: Fatıma Nur ÖZBAY

Blood Diamond, Türkçe gösterim ismiyle Kanlı Elmas isimli film, Afrika’da isyancıların çıkarmış olduğu iç savaşın finansal desteğini sağlamak için köleleştirilmiş yerel halkın madenlerden çıkarmış olduğu elmasların akıbetini ve sebebiyet verdiği olayları ele alıyor.

Filmde dikkat edilmesi gereken bir husus ise, çocukların fıtratlarını acımasızca değiştirmeleridir.

Ele alınması gereken bir diğer konu ise; okumak, doktor olmak gibi çocuksu, pembe hayallerinin, “kanlarını akıt” sloganlarıyla kırmızıya boyanmasıdır.

Baş rolümüz Solomon’un oğlu Dia da fıtratı değiştirilmeye mahkûm edilen çocuk askerlerden biriydi. Filmin başından konuyu ele alacak olursak hikâye, yerel halktan olan Solomon Vandy’nin ailesini korumak için esir düşüp, isyancıların madenlerinde çalışırken büyüleyici bir elması bulması ile başlar. Afrika’da yaşayan ancak Solomon ile yaşam şartları aynı olmayan, paralı asker Danny Archer da bu elmasın varlığını öğrenir ve peşine düşer. Solomon için tek önemli şey ise ailesidir ve bu yüzden elması Danny’ye vermek için karşılığında ailesini bulmasında yardım etmesini ister. Solomon, Danny ve elmaslar hakkında araştırma yapan bir Amerikalı gazeteci Maddy, Solomon’un ailesini bulmak için yola çıkarlar. Ancak Solomon’un oğlu Dia artık isyancı bir askerdir. Dia ve onun gibi birçok küçük çocuğun ellerine verilmiş olan tüfekleri oyuncak olarak görüp, hedef tahtası yerine kendi ailelerini katletmelerinin sebebi; isyancıların kendilerini o çocuklara, “Biz sizin velinimetiniziz. Neye ihtiyacınız olursa biz buradayız. Artık siz çok güçlüsünüz” cümleleri ile çocukları pohpohlayıp, içlerindeki masumiyeti kendi zalimlikleri ile uyuşturmalarıdır. Uyanmaları ise kötülüğün zıttı iyilik ile olacaktır.

Bahsi geçen filmde dikkate değer bir repliği de burada zikretmek istiyorum.

“İnsanlar genelde iyidir diyebilir misiniz?

Onları iyi yapan hareketleridir. Bir sevgi anında, kötü bir adamın içinden bir güzellik doğabilir.”

Dia ve onun gibi birçok çocuğun ihtiyacı iyi olduğunu hatırlamalarıydı. Baş rolümüz Solomon, oğlunun kendisini düşman olarak görüp ona silah doğrulttuğunda, gözyaşları içerisinde Dia’ya hayallerini, ailesini, kardeşlerini hatırlatması ise bir baba için elmastan daha kıymetliydi.

Filmin başında Dia okulda öğrenmiş olduğu bilgileri babasına anlatırken öğretmeninin,

Bir gün bu savaş bittiğinde dünyamız bir cennet olacak” dediğini söyledi.

Dia haklıydı, tek bir farkla: Kendi içindeki savaşı bitiren her insan için yaşam bir cennettir ve Solomon bunu oğlunun içindeki savaşı sonlandırarak başardı.

Filmin bir kısmında Danny’nin Maddy’ye

“Neden buradasın?” sorusuna Maddy,

“Belki olanları umursuyorum” diye cevap vermişti.

Kısa ama öz bir cümleydi benim için. Filmden çıkarılması gereken ders de buydu benim için. Büyük küçük demeden, eşya yahut insan diye ayırt etmeksizin umursamak gerektiği.

Küçük çocukların sırf hükümete oy verememeleri için ellerinin kesilmesi, Amerika’da satılan elmasların nasıl elde edildiği hakkında yazılan yazılar kadar önemliydi. Maddy de bunu başardı. Filmin sonunda Solomon halkın gözünde bir kahramandı. Onu alkışlayan topluluğa karşı dimdik ayakta tutan şey ise oğluna hayallerini hatırlatan bir babanın gururuydu.

Son bir replik ile cümlelerimi sonlandırmak istiyorum.

“Bir ülkenin doğal kaynakları, o ülkenin vatandaşlarının malıdır. Onları çalma hakkımız

yoktur.”

Bu cümleden sonra aklıma ilk gelen soru şuydu:

Peki ya o ülkenin çocukları kimindi? Esir edilen ailelerin mi yoksa onları asileştiren isyancıların mı?

Dia şanslı bir çocuktu çünkü iyiliği hatırlatan bir babaya sahipti. Peki ya diğerleri? Bundan sonrası ise kocaman bir soru işareti….