12 Eylül 2023

İlk Sefer Nereye?

Yazar: Süheyla GÖKCAN

Yine kendini tren istasyonunda buldu. Şimdi nereye gidecekti? Gişeye gitti. “İlk sefer nereye” diye sordu gişe memuruna. “Kayseri 07:00 seferi” dedi memur. “Tamam alıyorum” dedi ve bileti alıp bekleme salonuna geçti. Duvardaki saatin sesi, yaşlı amca ve teyzeler, onlardan daha genç olan orta yaşlı insanlar, her gittiği istasyonda aynıydı sanki. Önceki tren yolculuğunu hatırladı. Ailelerini ziyarete gidenler, okul dönüşü tatile gidenler, hadi senenin yorgunluğunu atalım diye köylerine dönenler… Herkesin farklı bir hikayesi vardı. Aynı vagonda giden 30 kişinin hepsi farklıydı. Hem aynı hem farklı. Anlam veremiyordu. Tıpkı kaç aydır neden sürekli yola çıktığını anlamadığı gibi.

Birden ses geldi. “Kayseri 07:00 treni 2.perondan kalkacaktır”. Bu, onun treniydi. Yavaşça kalktı, valizini aldı ve perona doğru gitti. Vagona geçti, koltuğuna oturdu ve içini bir huzur kapladı. Aylardır bu durum tekrarlanıyordu. İçi sıkılıyor, kendini tren istasyonunda buluyor, ilk trene bileti alıyor ve trene bindiği anda bir huzur kaplıyordu içini. Neden böyle olduğunu bilmiyordu ama acaba hep trende mi yaşasam diye de düşünmeden edemiyordu.

Tren durdu ve geldiğini anladı. Yolculuk ne kadar çabuk geçmişti. “Keşke daha uzun sürse.” dedi içinden. “Sayın yolcularımız, trenimizin son durağıdır. Lütfen vagonları boşaltalım” diye bir ses yükseldi. Bu sesi hiç sevmiyordu. Ne vardı yani biraz daha kalsaydı. İstemeye istemeye kalktı yerinden. Dışarı çıktı ve yeni bir şehre gelmenin heyecanıyla fırladı sokaklara. Kaybolarak gezmeyi seviyordu. Tanımadığı insanların arasında saatlerce yürüyordu.

Gördüğü ilk otele girdi. Hava kararmıştı ve acıkmıştı. Resepsiyona gitti. “Boş odanız var mı?” dedi. Görevli 25 numara dedi ve anahtarı uzattı. Anahtarı aldı ve merdivenlerden çıkmaya başladı. 25 numaralı odaya geldi. Önünde durdu ve acaba burada ne kadar kalabileceğim diye düşündü. Kapıyı açtı, içeri girdi. Bir yatak, bir gardırop, bir mini buzdolabı vardı. Öncekiler gibi bir odaydı işte farkı yoktu. Banyoya gitti elini, yüzünü yıkadı ve aşağıya yemeğe indi. Tek başına yemeğini yedi. Aylardır böyleydi zaten alışmıştı. Odasına döndü ve yatağına uzandı. Çok geçmeden uyudu.

Sabah güneşin doğuşuyla kalktı. Kahvaltı yaptı ve yine sokakları keşfetmeye çıktı. Akşama kadar dolaştı. Akşam otele dönüp yemeğini yedi ve uyudu. Günleri böyle geçti. Tam 4 hafta olmuştu buraya geleli. “Vay be, iyi dayandım.” dedi içinden. “Neyse. Kendi kendime nazar değirmeyeyim. Belki de bu şehre alışırım, buraya ait hissederim.” diye düşündü. Otelin penceresinden ay ve yıldızları izliyordu ki içine yine o his geldi. O huzursuzluk işte. Hiçbir yere ait değilmiş hissi. Bulunduğu yerden hemen gitmesine sebep oluyordu bu his. İşte yine tren istasyonunun yolu gözükmüştü ona. Valizini topladı ve otelden çıktı. Doğruca istasyona gitti. Ve yine aynı soru: “İlk sefer nereye?”. Gişe memuru “Niğde 22:00 seferi” dedi.