9 Nisan 2022

Sığınılacaklar Listesi

Yazar: Faruk Mustafa EKİCİ

“İnsan bir şeye doğru kaçmaz… Bir şeyden kaçar.”

Slawomir Mrozek’in “Sığıntılar” adlı oyununda geçen bir replik… Gerçekten insan herhangi bir yerden, bir şey yüzünden mi kaçar? İnsan bir şey için mi kaçar? Kaçmak o şey için midir? Yoksa o şey yüzünden midir? Kaçtığı şey sadece o şey midir? Yoksa kaçtığı şey aslında kendisi midir? Yazar, oyunun iki ana karakteri AA ve XX üzerinden dönemin siyasi, sosyolojik, ekonomik yapısına derinlemesine bir analiz yapıyor. Sanırım bunda yazarlığının yanında karikatürist olması da oldukça etkiliydi.

Ülkesinden, Polonya’dan, kaçan iki mülteci Almanya’da bir bodrumda yaşam mücadelesi veriyor. Biri dönemin açmazlarını sorgulayan aydın kişiyi ele alan siyasi suçlu olan bir yazar, diğeri aynı dönemin içinde daha iyi koşullarda yaşamayı arayan işçi-köylü sınıfını temsil eden bir kanalizasyon işçisi. AA, alfabenin ilk harfiyle başlayan ve nispeten XX gibi bir kişiye göre daha güven biri konumunda, bodrum katını XX ile paylaşan, insanın özgürlüğü üzerine yazılar yazmaya çalışan aydın bir kişi. Buna karşın XX, ailesini ülkesinde bırakıp gurbete gelmiş ve para biriktirip onların yanına dönmeye çalışan mülteci. Oyun boyunca ikilinin çatışması proletarya ve aydın çatışması ekseninde devam ediyor gibi gözükse de zaman zaman ikilinin arasında geçen sıradan, günlük konuşmalar ikiliyi birbirine yaklaştırıyor.

AA, yazılarını XX üzerinden deneyimleyebilmek için sık sık manipülasyon teknikleri kullanıyor, XX bu saldırıları savurmaya çalışsa da oyunun sonunu aralarındaki bu oyun getiriyor. XX, sadece para kazanmak için geldiği bu ülkede yabancı olduğunun farkında ancak bu duruma müdahale edemediği için barışmaya çalışıyor. Bu barışma çabaları, AA tarafında sık sık baltalanıyor. Aslında AA, oyun boyunca XX’i bir kobay faresi olarak kullanıyor ve aldığı sonuçlar onu bile düşünmeye sevk ediyor. Bulduklarından hem memnun hem de tedirgin olan AA, daireyi terk etme blöfünde bulunuyor, ama sonuç getirmiyor. Çünkü belki hiçbir zaman bir araya gelemeyeceğini düşündüğümüz aydın ve işçi sınıfı bir bodrum dairesinde eşitleniyor. Onların tabiriyle bir insanın bağırsaklarındaki parazitler gibi. Yani ikisi de yabancı oldukları bu yerden birbirlerinden başka sığınacakları olmayan iki zavallı…

Hatta durum öyle gerçek bir yerden ele alınmış ki sigara, kibrit, konserve yiyecek, çay üzerinden yaptıkları paylaşım, ya da paylaşmama hali, onları birbirinden ayrılmaz bir bütün yapıyor. Tek farkları olan hayata bakış açıları onları ayırıyor. Öyle ki; AA, XX ile kurduğu bağlantıyı yazılarına aktarmaya çalışırken, XX işinden arta kalan zamanlarda istasyonda kurduğu bedava hayallerle hayata tutunmaya çalışıyor. İçinde bulundukları dönemin rüzgârı onları oradan oraya savururken, penceresiz bir bodrum katı onlara sıcacık bir yuva oluyor. Dış dünyayla bağlantıları sadece su borularından gelen seslere dayalı olan bu dünyada kutladıkları yılbaşı bile içinde bulundukları durumun hüznünü taşıyor.

Oyunun sonlarına doğru, insanın özgürlüğü ve politikleşme üzerine giriştikleri tartışma onları başka bir insana dönüştürürken ikisi de bir şeylerden vazgeçip yeniden hayata tutunmaya çalışıyor. AA, yazdıklarını yırtarak özgürleşirken; XX oyuncağının içine sakladığı paraları yırtarak özgürleşiyor. Bu özgürleşme XX’e fazla geldiği için intiharı seçiyor, ancak onu da beceremediği için bundan vazgeçiyor.

Sonuçta iki kaybeden veya iki kazanan arasında bir seçim yapma özgürlüğü sağlayan yazarımız, XX’i ağlatarak seçimini ironik bir yönden yapıyor. Geriye ise belki de bize şu soruyu bırakıyor: Bir sığınma hâli içinde özgürlükten söz edebilir miyiz?