Dertli Olmak
‘Dertsizlik en büyük derttir, dertsizlik insanı yorar.’ gibi cümleler duydunuz mu hiç? Peki ‘Dertliyim dostlarım, bunalıyorum’ tarzında söylemler duydunuz mu? Bir kesim; insanın derdinin olması gerektiğini vurguluyorken diğer taraftan da bir grup dertliyim diye şikayet edip, dertlerinden kurtulmak istiyor. Nedir bu meselenin izahı? İnsanın derdinin olması güzel bir şey mi yoksa kaçınılması gereken bir durum mu? Dertsizlik dert midir yoksa bir lütuf mudur? Buradaki belirsizlik, karışıklık, derdin baktığı cihet ile alakalıdır. Eğer dert dünyaya yönelikse insan bir müddet sonra şikayet edip sızlanmaya başlar ama dert ahirete yönelik ise insanı motive edip harekete geçmesini sağlar. Konuyla alakalı güzel bir söz vardır. “Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur.” diye. Gerçekten de öyle. Çocukluktan itibaren ne çok dünyalık dertlerimiz oldu, biri bitti diğeri başladı. İyi bir oyuncak derdi, iyi bir lise derdi, sınav derdi, iyi bir üniversite derdi, iş bulma derdi, eş bulma derdi, çocuk büyütme derdi, büyüyen çocuğu evlendirme derdi, aile dertleri ve niceleri… Yani hedef olarak dünyayı gaye edinen birinin dertleri bitmediği gibi ruhen insanı yıpratıyor, sanki dert madden yük olup insana yükleniyormuş gibi bir ağırlık oluşturuyor. Çünkü hedefine ulaştığı gibi yeni bir sorun oluşuyor, o sorunu çözmeye çalışıyor ardından diğerleri geliyor ve her yaştan, her kesimden insanın içinde bulunduğu kabre kadar bitmek bilmeyen bir süreç vuku buluyor. İşte bu tarzda, dünya cihetinden olan dertler insanı yoran türdendir. Bir de insanı motive edip hatırladıkça huzur bulduğu, az önce sayılan nice dertleri unutturan, okyanusta damla durumuna dönüştüren bir dert var. Evet tek bir dert. Nedir o? Dünya ve ahireti yaratan Allah’ın rızasını kazanma derdi. İşte asıl dert olarak bunu seçenler huzurun ve yaşamın tadına varırlar. Onların da dünyalık dertleri vardır elbette ama bu dertler onların gözünde küçüktür. Çünkü, sonsuz ve geçici ayrımının farkına iyi varırlar. Dünyayı ahiretin tarlası görürler. Yeri gelir sevinip şükrederler, yeri gelir üzülüp sabrederler ama asla pes edip umutsuzluk girdaplarında boğulmazlar. Daima sonsuzluk heyecanıyla yüklüdürler. Dünya kalplerinde değil ceplerindedir. Nasıl ki bir gemi tonlarca suyun üzerinde batmadan gidebiliyor ama içeri biraz su girince batmaya başlıyor. Aynı şekilde kalbin içine de dünya girmeye başlarsa batmaya başlar. Okyanusları aşabilme potansiyeli varken ufak meselelerde, sığ sularda dahi boğulur. Sonuç olarak diyebiliriz ki her insanın dünyalık dertleri vardır ama her insan bu dertlere derman olacak asıl derdi dert edinmiş değildir. Eğer insan bu şuura varırsa şu dizelerdeki sırrı yaşar:
Derman arardım derdime,
Derdim bana derman imiş.
Bildiklerinin öğretmeni, bilmediklerinin öğrencisi olan; duygularını, düşüncelerini, hissiyatlarını yazıya dökmeyi seven ve faydalı olmayı arzulayan; mazlumun yanında zalimin karşısında duran; maneviyatı maddiyattan üstün tutan; kalıcı olan ahireti geçici olan dünyaya tercih eden; gülümsemeyi ve gülümsetmeyi seven; kırmaktansa kırılmayı, üzmektense üzülmeyi tercih eden; ormanın ve denizin derinliklerinde dolaşıp tefekkür etmeyi seven; güneş doğmadan önce güne başlayan; önce kendini düzeltmeye çalışan; hayalleri ve umudu büyük olan; en büyük hedefi Allah’ın rızasını kazanmak olan ve insanlardan bir karşılık beklemeyen; hakkın ikamesi, batılın izalesi için çalışan bir genç.
Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi- Matematik Öğretmenliği bölümü öğrencisi