20 Kasım 2023

Ebabil Olabilmek

Yazar: Gül Sueda EROĞLU
Gerçekten üzülüyor muyduk yoksa hepsi bir vicdan rahatlatması mıydı? İnsan hakları neydi? Aslında uydurdukları bu kuralların hepsi İslam’ın ta kendisi değil miydi? Aradaki fark şuydu: birisi onların tabiri ile “Arap dini (yobazlık)” diğeri ise yine onların tabiriyle “medeniyet”…
Sahi, medeniyet ne demekti? Çocukların -sırf Müslüman oldukları için- öldürülmesi, annelerin feryatları, babaların gözyaşları mıydı? Bunların hepsi Avrupa’da bir ülke olan Ukrayna’ya yapıldığında herkes ayaklanmıştı hatırlıyor musunuz? Ne yani; onlar sırf mavi gözlü, sarı saçlı, “Batılı” oldukları için mi böyle ayrıcalık görüyordu? Şimdi Filistin’dekiler insan değil mi; Ukrayna’daki anneyle Filistin’deki anne bir değil miydi? Bir babanın evladı öldüğü için akıttığı gözyaşlarının değeri her yerde aynı değil miydi?
Evet, biz Müslümanlarca tek fark vardı o da Filistin’dekilerin hiçbir zaman ölmeyeceği, en güzel makama “cennet-i âlâ ”ya şehit olarak gidecekleriydi. Çünkü şehitler ölmezdi. Onlar öldü diye ağlayanlar bilmez miydi ki onlar, kelamların en güzeliyle müjdelenmişti:
ٌُٰؕ َوَلَتَقُولواِلَمْنُيقْتَُلٖفي َسٖبيِل هاللِّٰاَْمَواٌتَبْلاَْحَيَٓاٌءَولِكْنَلَتَْشُعُروَن
“Allah yolunda öldürülenler için ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler fakat siz bilemezsiniz.” (Bakara 154)
Şüphesiz ki Rabbim ne güzel müjdeleyicidir. Evet, asıl ölen kimdi? Şimdi aklınıza kim geliyor? Vallahi asıl ölüler biziz. Aslında yapabilecek çok şeyimiz varken kınamakla, iki kuru lafla geçiştiriyoruz bunca acıyı.
Ancak artık kelimeler kifayetsiz, sözler anlamsız gelmeye başladı. Hiçbir şey anlatmaya yetmiyor artık bu acıyı.
Gözyaşları dinmiyor. Gerek cephede gerek secdede, dualarda…
Bu gönül acısı dinmiyor.
Sarıyor insanı büsbütün, iliklerine kadar; tırnak uçlarında dahi hissediyor insan bu acıyı! Haykırmak istiyor, avazı çıktığı kadar!
Bir şeyler yapmak istiyor, faydalı bir şeyler…
“Nerede ‘kardeşlerim’ diyordu bir ses.” Neredesiniz? Kınamakla geçiyor mu her şey?
Diniyor mu gözyaşları? Bitiyor mu bu acımasız savaş? Rahatlıyor mu vicdanınız? Analar, babalar, evlatlar ölürken…
Bir taş atmak istiyor insan; fil sahiplerini yıkmak isteyen ebabil gibi.
Yıkmak istiyor sınırları; dilinde tekbir, kalbinde cihat aşkı ile.
Artık diller kurudu, gözler yorgun…
Ancak ne kadar yorulursak yorulalım, şehitlik bize nasip olacağı güne kadar gerek kelamımızla, gerek kalemimizle ve dahi dualarımız, gözyaşları ile dolu secdelerimizle cihat edeceğiz!
Biz şimdiden bitap düşersek ahirette; Taif’de taşlanırken, Mirac’dayken, vefat ederken “Ümmetim, ümmetim!” diyen Efendimiz’in (sav) yüzüne nasıl bakacağız? “Ümmetini yarı yolda bıraktık, rahatımızı bozamadık; sen bu yolda yaralanırken, ne olursa olsun sen bizi düşünürken biz rahat koltuklarımızdan kalkamadık” mı diyeceğiz?! Vallahi çok gafiliz.
Elbet bir gün biter rahata ereriz, diyenler Efendimiz’in (sav) sözünü bilmezler mi?
“Rabbinize kavuşana kadar sabredin; zira her gelen gün, geçmiş günden daha kötü olacaktır.” (Buhari- Fiten 6)
Burası rahata erme yeri değil, cihat yeridir. Son anımıza kadar cihat edeceğiz. İlmimizi geliştirip Hakk’ı öğrenerek, çocuklarımızı “ahir zamanın müminleri” bilincinde yetiştirerek, her anımızda İslam’ı yaşayıp onu tebliğ ederek, Hamel-i Kur’an olmaya çalışarak…
Vallahi bizim felahımız şehitliktir. Rabbimiz’in وا ْد ُخ۪لي َجنَّ۪تي (Fecr-30) dediği, Efendimiz’e (sav) kavuştuğumuz, gül kokusunu doya doya içimize çekip özlemimizi giderdiğimiz, ahir zamanın müminleri olarak elinden Kevser suyunu içtiğimiz andır.
Bizler onlardan korkmayacağız, her daim onlar korkacak bizden. Vallahi onlar bizlerin silahından değil imanından korkuyor.
İmanımızla -en çok korktukları şey ile- berren, bahran ve cevven (karadan, denizden ve havadan) saracağız onları büsbütün. Öyle bir dönecekler ki gerisin geri, arkalarına bakmaya cesaretleri dahi olmayacak Allah’ın izni ile.
Filistinli bir kardeşimin dediği gibi:
“Ya işgal altındaki topraklarımızı özgürleştirip oraya gideceğiz ya da cennete gideceğiz. Saldırıya uğrasak da parçalara ayrılsak da teslim olmayacağız. Vallahi biz namaz dışında diz çökmeyiz. Kim Gazze’yi diz çökmüş olarak görmek isterse namaz vaktinde gelsin! Füzelere, uçaklara diz çökmeyeceğiz.”
Rabbim onların teslimiyetinden bizlere de nasip etsin. Bizlere ebabillerinden olabilmeyi, şu fâni ömrümüzde bir taş atarak cihat etmeyi nasip etsin… َ
ربَّنَا َوتَقَبَّ ْل دُ َعاء
“Kul” olmaya çalışan bir fani…
26 Rebiülahir, 1445