7 Mart 2024

Gönül Fatihi

Yazar: Buse BAYAT

Coğrafya maddesel verilerle donatılmıştır. Mesela Türkiye’yi 7 bölge 81 vilayet, 830 ilçeyle sınırlı kılar. Türkiye’nin zenginliklerini doğal güzelliklerine bağlar. Kültürümüzün 780 bin km² vatan toprağında geçmiş kavimlerin bıraktığı tarihi eserlerden ibaret olduğunu savunur. Bizim gibi yüce bir devletin varlığını fiziki harita adı altında bir kağıda tabii tutar. Peki bu ne kadar doğrudur? Bir tabir vardır, “Gönül Coğrafyası” dediğimiz. işte bu duyduklarımızın çok daha ötesindedir. Başa geçen gönül kavramı olayı epey bir değiştirmiştir. Artık adı adeta Türkiye ile özdeşleşmiş, bizim herhangi bir alanda rakibimiz ya da alternatifimiz değil tamamlayıcımız olmuş ülkeler de sınırlarımıza dahildir. Arkadaşlığın olduğu yerde zenginlik vardır ve bizim servetimiz de edindiğimiz gönül dostluklarıdır. Kültürümüzün izleri Kuzey Afrika’dan Balkanlar’a kadar uzanmaktadır. Çünkü bizim kültürümüz tek bir yerde değil farklı coğrafyalarda ortaya koyduğumuz maddi ve manevi birikimlerin oluşturduğu bölünmez bir bütündür. İnsanın kendini bilmesi, tarihini yani nerden geldiğini anlamasıyla başlar. Çünkü aydınlatıcı çalışmaların en iyisidir, tarih. Bu yüzden ne dersiniz olaya gerilerden başlamaya?

İnsanın kendinden üstün bir varlığa inanma ihtiyacı muhakeme edersiniz ki fıtratımızda vardır. Tanrıya inanmanın ve ona karşı bir sorumluluğu yerine getirmenin vazifesi altında kıtalarda Türk hakimiyetini tedarik etmek tek gayemizdi. Sonralarında idrak etiğimiz İslam dininin tesiri ile Rabb-ül alemin olan celle celâluh Allah’a iman ettik. Madem ki Allah’ı tüm insanların rabbi olarak kabul ettik o halde bize düşen O’nun gerçek nurunu şu ya da bu millet demeden yaymaktı. Artık hedefimiz nizam-ı alem davasının tüm cihanda iktidar güç olmasını sağlamaktı. Bu yoldaki çabamız geniş bir alana yayıldı ve bugün ecdadın ruhunu farkı yerlerde dahi olsak aynı duyguyla hissetmemize vesile oldu. Çünkü varoluş sürecimizi incelediğimizde nice bölgeleri fethedip farklı dinleri farklı milletleri, birbirinden çok farkı yaşayış ve düşünüş tarzlarını hoşgörüyle karşılayıp tek çatı altında toplamayı başarmış olduğumuzu görüyor ve bunların hepsini kinle dolmuş bir cihanda ve imkansıza yakın bir mükemmellikte gerçekleştiğini fark edebiliyoruz. Bu başarıdan biz iftihar duyuyoruz çünkü Osmanlı, Selçuklular, Göktürkler diye bir tefrik yapmanın yanlış olduğunu bunların yalnız zaman dilimlerini kapsayan bir ad yanılmasından kaynaklandığını biliyoruz. Tarihte bizim ortak ve tek bir duruşumuz vardır; bu da payidar kalacak olan Türk milletine ve mensubu bulunan her bir bireye mahsustur. Tahayyül edelim; barbar, vahşi, acımasız bir şekil almış ve doğrudan sömürü üzerine kurulmuş bir dünya siyaseti. Büyük balığın küçük balığı yediği misali, gücü elinde bulunduranların sınırlarını genişletip yüksek bir mertebeye eriştiği adaletsiz bir ortam. Parası çok olanın “zengin”, müstemleke ederek toprak kazananın “kudret sahibi”, eziyeti ve zulmü halka reva görenlerin “korkusuz” olarak adlandırıldığı; savaşların, kanların hüküm sürdüğü bir dönem. Ve bunca manipülasyona, bunca haksızlığa, barışı hedefleyenlerin bunca hayal kırıklıklarına rağmen hoşgörüyü, hakikati, güzeli kendine prensip edinmiş ve bunlara karşılık bulacağından emin olarak bu yolda harekete geçmiş bir devlet, çağdaşları gibi imparatorluk değil de medeniyet…

Milyarlarca insan, milyarlarca düşünce, his, inanış, milyarlarca hal her gün etkileşime geçerek birikerek, her daim birbirlerini etkileyerek bir bütünü, ortak bir bilinci oluşturdu bu devletin himayesinde. Çünkü biliyorduk ki biz yaşamın askeri olmak, doğaya, canlılara, özellikle de insana sahip çıkmak için tasarlandık bu yüzdendir ki sayısız insana kucak, sayısız dine saygı, sayısız yaşayış tarzına hizmet sağladık ve hep adaleti temin etmek için yaşadık. Adalet kendinden olmayanlara gösterdiğin muamelede görünür yani yaşamı bize en uzak olanların hakkını ve özgürlüğünü savunabilmiş olmamız bizde var olan adalet duygusunun en açık delilidir. Kimin yaşamı olduğunu ölçmeden, her canın Allah’a ait olduğunun bilincinde ve sonuç ne olursa olsun elinden geleni yapmaktan vazgeçmeyerek yaşamı korumak için gösterilen çaba kadar insan, çıktığımız seferler kadar zafere talibiz. Biz tarihte farkı devlet isimleri ve farkı kişilerin liderliği altında da olsak inandığımız değerler uğruna bir gram korku veya ümitsizlik haline kapılmadan mücadele edebilen bir milletiz. Aklımıza koymuş olduğumuz tasavvurları gerçekleştirmek bizim bitip tükenmez bir inançla yaptığımızı ve dünyanın düzeni bozukken bizim düzeltmek için uğraştığımız gerçeğini en genel çerçeveyle sunar. Dünyanın en büyük devletlerini kuran, en güçlü ordu ve askerlerini tanzim ederek barışı ve huzuru sağlamayı mukaddes görev kabul eden, bunların getireceği zorluklara, inkar edenlerin zorbalıklarına, bize ters düşen her politikaya inat tarihin her aşamasında dimdik durabilen bir milletiz.