16 Kasım 2023

Hoşgörüyü Buldum – 3

Yazar: Özge İNSAN

Ben hoşgörüyü hissettim;

Ben hoşgörüyü, sükûnet içinde kanatlanmayı bekleyen; hoş gören kalbin sıcaklığında hissettim.
O kalp sustu; “Yaradan benim yerime konuşur.” dedi. Herkes güçsüz zannetsede o kalp; hoş gören ve hep bu yönünden yaralanan ancak bir an olsun duruşundan ödün vermeyen, güçlükler içerisinde ışıl ışıl parıldayan, yüce Allah’a teslim olmuş kalpler içerisinde Efendimiz aleyhisselâm ve onun sahabelerinden sonraki hayırlı kalplerdendi.

Ufuk yeniden doğduğunda, Anadolu bozkırlarının ortasında bir filiz belirdi. Tıpkı hayırlı kalplerin hoşgörüsü ve teslimiyeti gibi o da nasipleneceği vakti bekleyecekti.

Efendimiz’in (s.a.v.) kokusunu büyük bir şerefle taşıyan gül tohumu topraktan filizlenir filizlenmez gözlerini gökyüzüne bakmaktan alıkoyamadı. Ardından muhayyel ötesi edalarda rüyalara daldı. Rüyasında mis kokulu orkideler, zambaklar, menekşeler vardı. Kendisinde ise bu güzel kokulara benzer hiçbir koku yoktu. Başta biraz kıskandı ancak yanlışını fark etmesi çok uzun sürmedi. Rabbine yöneldi dua etmeye başladı: “Ey Allah’ım, ne güzel kokularla yarattın zambağı, karanfili, menekşeyi. Rabbim bu harika kokularından bana da ihsan eyle.” diye Allah’a yalvardı. Gül filizi rüzgarın tatlı esintisiyle kendine geldi. Şaşırmış bir şekilde yapraklarını koklamaya başladı, Çok korkuyordu rüyasının gerçek olmasından. Ancak korkusu boşunaydı…

İlk gül filizi dünyaya “Merhaba!” dediğinde başlamıştı bu kokunun serüveni. Gülün yaprakları huzurlu bir şekilde yaşıyordu dünyada. Fakat sonra Allah-u Teâlâ dikenlerini, gülün güzelliğine güzellik katmak için yeryüzüne gönderdi. Yapraklar, en ufak bir esintide savrularak dikenlere çarpıyor ve bu durum canlarını oldukça acıtıyordu. Yaprak bundan hoşnut olmasa da Allah’a şükrediyordu çünkü onun için en büyük nimetti gökyüzünü görebilmek. Rabbi ise yaprağın bu hoşgörüsünü boşa çıkarmamış, ona güzeller güzeli Efendimiz’in (s.a.v.) sembolü küçücük bir gonca göndermişti. Bu ufak goncanın önceleri dikenlerinden haberi yoktu, huzurlu bir şekilde yaşamını sürdürüyordu. Büyüdükçe içindeki güzelliği ve mis kokusuyla etrafındakileri büyülemeye başladığında dikenlerini fark etmiş ve bundan oldukça rahatsız olmuştu. Ama Allah’a bu yüzden asla başkaldırmamış ve dikenlerini hiçbir gün susuz bırakmamıştı. İşte gül, bu muhteşem kokuyu Mevlana’nın da dediği gibi dikenle hoş geçinmekle kazanmıştı.