14 Haziran 2023

Kudüs Müslümanlarındır

Yazar: Esra YILDIZ

Her şehrin bir hikâyesi vardır. Bir coğrafya, kendiliğinden değer oluşturmadığı gibi bir toprak parçası da sadece toprak olduğu için kıymetli olmaz. O toprağın insanla bağını kuran olaylar, toprağa değer verir. Öyle bir değerdir ki bizde Kudüs’ün kıymeti, üzerinde bir Kudüs daha olduğuna inanılır; kim bilir kaç Kudüs var Kudüs içinde. Ezan ve çan seslerinin beraber duyulduğu, dinlerin incisi, dünyanın en kutlu yerlerinden biri, yaramız, imtihanımız, davamız Kudüs.

Kur’an’da bir şehir ismi olarak geçmez, bir şehirden daha fazlasıdır o. “El-Mescid’ül Aksa” (İsra, 1) “Mübevee Sıdk” (Yunus, 93) ve “El-ardu’l Mukaddese” (Maide, 21) şeklinde anılır. Fahreddin er-Razi’ye sorarsanız şehrin de içinde olduğu Filistin toprakları kastedilmiştir bu tabirlerde. Kim bilir belki de Kudüs; sınırlarının çizilemediği, iman gücüyle büyüyen bir varlıktır. Öyle ki ne kadar iman; o kadar Kudüs. O hâlde “Zulmü durduracak eller senindir.” düsturuyla üç kutsal yerden biri olan Kudüs’te, mahşer yerinde toplanalım. İki rekat namaz kılalım, her sevabımız elli bin ile çarpılsın. Şehrin yıllardır dinmeyen sızısına, bitmeyen çilesine “Dur!” demeye, Hamza gibi meydanlara!

Barış ve bereket şehri kaç defa ateşe, tahribe mahkum bırakıldı? İlk olarak Babil Kralı Nebukandnezar şehri kuşatıyor, işte zulmün ilk tohumları burada ekiliyor. Sonra ateşe veriliyor Kudüs. Yanan mabetlerin alevini yüreğimde hissettiğim satırlardayım. Elli yıl harabe halde bırakılıyor; fakat yine de herkesin gözü onda. Önce Persler, ardından Büyük İskender sonra Mısırlı Ptelomaislar, Slevsoklar… Yunanlılar’ın şehre girmesiyle tarih, Kudüs’ün dinler bakımından ne kadar önem arz ettiğine şahitlik ediyor. Kudüs’ü ve şehrin Kanuni Sultan Süleyman’dan kalma, Kudüs İle olan bağımızı milli olarak da temsil eden tarihi surlarını, duvarlarını yıktırıyor. Bitti mi? Hayır. Sırada mabedi harap eden Crossus var, sonra işgalci Partlar. Verilen bunca zarardan sonra Hercad şehri alıyor ve mabedi yeniden yaptırıyor ve şehri Konstantinos devrine kadar Yahudilerin girişine yasaklıyorlar. Mabet Müslümanların fethine kadar harabe halde kalıyor.

Sene 638. Bu kez komutan Ebu Ubeyde b. Cerrah, şehrin her köşesini layık olduğu hâle döndürmek için Kudüs’e giriyor. Rivayetlere göre 40 bin Müslüman bu sırada fetih için hazır durumda. Kudüslüler anlaşma yapmak için halifenin, Hz. Ömer’in, şehre gelmesini istiyorlar ve Kudüs, asıl sahibi olan Müslümanların himayesine nihayet kavuşuyor. Hz. Ömer, Patrik Sophranios’dan şehri teslim almasıyla Hz. Muhammed’in fetih müjdesini gerçekleştiren kişi oluyor ve Kudüs, İslamiyet’le beraber tekrar diriliyor.

Hz. Ömer Kudüs’te bir cami inşa edilmesini ve bu camiden halka İslâm öğretilmesini emrediyor. Müslümanlar şehri akın akın ziyarete gelip yerleşiyorlar. Şehir birçok sahabiye ev sahipliği yapmış oluyor. İslâm mimarisinin en nadide eserleri bu zamanda Abdülmelik ve oğlu Velid tarafından yaptırılıyor: Kubbetü’s Sahra ve Mescid-i Aksa. Yollar yeniden yapılıyor, surlardan şehre iki kapı daha açılıyor. Şehre giriş için nasıl kapılar yapıldıysa, ilim kapılarını da Süfyan es-Sevri, Leys b. Sa’d, Evzai, İmam eş-Şafii, Rabia el-Adeviyye, Bişr el- Hafi ve Seri es- Sakati açıyorlar.

Selçuklu komutanlarından Atsız b. Uvak’ın 1071 yılında şehre girip 25 yıl boyunca hâkim olmasıyla Türkler Kudüs’le tanışmış oluyor. Türklerin hakimiyetiyle Şafii, Hanefi, Hanbeli medreseleri kurulup Kudüs semalarında ilmi faaliyetler çoğalmış oluyor. Ancak Halep Selçuklu Meliki Rıdvan b. Tutuş’la, Şam Selçuklu Meliki’nin birbirine düşmesiyle Fatımiler Kudüs’ü yeniden ele geçiriyorlar. Bu olay, bir yıl sonra şehrin Haçlılara teslim olacağının habercisi anlamına geliyor. Burada bize bir ders veriyor: Müslüman ile Müslüman, aynı kıbleye yönelen iki davadaş, kardeş birbirlerini düşman belliyor. İki “Müslüman” da hakkı savunduğunu iddia ederken aslında uyuyorlar ve Kudüs Haçlılar tarafından işgal ediliyor.

Müslümanlar I. Haçlı Seferi’nin başarıyla sonuçlanmamasını bekleseler de surların sağlam olması Yafa Limanı’na yanaşan dört İngiliz iki Cenova gemisine engel olamıyor. Gemide bulunan malzemeler yardımıyla merdivenler 13-14 gecesi surlara dayanmış oluyor. Şehre girenler kapıyı Haçlı askerlerine açınca 5 hafta direnen Kudüs, düşüyor. (23 Şaban 492 / 15 Temmuz 1099) Müslümanlar en güvenli yer olarak gördükleri Kubbetüs’s Sahra ve Mescid-i Aksa’ya sığınsalar da saldırı sonucu teslim olmak zorunda kalıyorlar. Şehirde güven ve huzurun sona ermesiyle vali ve yanında bulunan Müslümanlar şehri terk ediyorlar ve Kudüs’ü terk eden tek Müslüman grup olarak tarihe geçiyorlar.
Arapların sahip olduğu altınlara sahip olmak isteyen Haçlılar; girilmedik sokak, öldürmedik Müslüman bırakmıyorlar. Kudüs, kan gölüne dönüyor. Camiler yıkılıp yerine kiliseler yapılıyor. Hiçbir zaman yetinmeyip daha önce başka bir dine ev sahipliği yapmamışçasına tarihe yansıtma çabalarına devam ediyorlar. İçlerindeki dinmeyen nefret, onlara Kubbetü’s Sahra’nın zirvesine büyük bir haç diktirmeye kadar götürüyor. Bunların üzerine Müslümanlar ayağa kalkmaya gecikmiyor ve Haçlılar’ın büyük hayallerle kurduğu ilk Haçlı Devleti’ni tarihe gömüyorlar.

Haçlılar’ın en korktuğu isim, Suriye’nin hâkimi, Nureddin Zengi’ydi ve Mısır’ı ele geçirince Kudüs’ün tarihi için her şey daha farklı olacaktı. Korktukları başına geliyor ve Mısır Nureddin Zengi’nin hakimiyetine giriyor. Öfkeden ne yapacaklarını bilemeyince Şam’a giden bir kervanın yolunu kesmeye kalkışıyorlar. Bu haraketleriyle bir ismin sabrını taşırıyorlar; Selehaddin Eyyubi. Kudüs tekrar özgürleşene kadar gözüne uyku girmeyen sultan, 20 Eylül 1187’de Kudüs önüne kurduğu karargah bölgede yeniden ezan sesi duyuluncaya kadar kaldırılmıyor ve şehir tekrardan ele geçiriliyor.

538 yılının bir Cuma günü Miraç Kandili’nde Selehaddin Eyyubi şehre girdiğinde Mescid-i Aksa yeniden camiye, aslına çevriliyor. Kudüs, Hristiyan yönetimine ilk geçişinden 145 yıl sonra yeniden Türklerin hakimiyetine girmiş oluyor. Ancak Avrupa hiçbir zaman Kudüs’ten vazgeçmiyor. Maalesef ki tarihte yapılan antlaşmalara bakılınca topraklar üstünde Hristiyanların hâlâ söz sahibi olduğu görülüyor. Askeri güç ile olmuyorsa diplomatik yolla varlıklarını sürdürerek 1838’te İngiltere Kudüs’te ilk konsolosluğunu açıyor. Bu tarihten sonra Kudüs, Avrupa’nın adeta oyuncağı haline dönüyor. Osmanlı’ya karşı intikamla bakan Avrupa Devletleri, Kudüs’ü Müslümanların elinden almak için yarışmaya başlıyorlar. Bu yarışın başı olan İngiltere, bölgeye Yahudileri yerleştirerek Kudüs’ü gayriresmi şekilde kaybetmemizi sağlıyor. 11 Aralık 1917’de İngiliz askerleri Kudüs’e girince 1200 yıllık Kudüs hakimiyeti sona ermiş oluyor. II. Abdülhamit’in gayretlerine rağmen siyonizm ve Yahudi gücü engellenemiyor ve 1948 yılında İsrail Devleti resmen Filistin topraklarında kurulmuş oluyor.

Yeniden, işgalci siyonistlere Kudüs’ün gerçek sahibinin Müslümanlar olduğunu idrak ettirmek ümidi ve duası ile. İsrail güçten anlar. Gerçek güç ilimdir, kalemdedir.