10 Mayıs 2023

Bir Yusufçuk Masalı

Şair: Eylül Ayşe KAR

– Naptın bana?
– Sevdim seni.

Bahar gelir şimdi.
Açıverir ortancalar,
Ve yasemenlerin kokusu yayılır fezaya.
Sana gelen yol,
Yıldızlı bir yaz gecesinde karanlık ama bildiğin bir yolda yürümek gibi.
Köşeyi daha dönmeden sokaktaki hanımelinin kokusunun burnuna gelmesi gibi.
O eşsiz koku ile sarhoş olup, karanlığı unutmak; güvenle yola devam etmek.
Ve yolun sonunda verandanın ışığı ile karanlığı aydınlatan evine ulaşmak gibi.
Korkulu, çekingen, endişeli, acabalı ama huzurlu bir yolculuk.
Bilirim çünkü kaybolsam bile,
Yolumun sonunda evimin olduğunu.
Kuyu gibisin,
Dört bin yıldır akıyor içim sana ama sen dolmuyorsun.
Sen, gülüşüyle ayazımın ortasında kardelenlerimi açtıran,
Sen, ayağıma değen taşı alıp yüreğinde taşıyan,
Sen, geleceğimdeki bütün kara bulutları yok edip göğümü ışıl ışıl yapan.
Gözlerindeki oklar göğsüme batarken,
Anlamak ve algılayabilmek seni bütün hücrelerimle
Belki de bir ömür imkânsız.
Lakin sana bir ömür değil bin ömür feda.
Seninle yürümek;
Yoldaki bütün çukurları doldurmak,
Hayata her daim umutla bakmak,
Gölgende bir dağ gibi yüce hissetmek,
Ruhunu ruhuna ait hissetmek,
Ve yeniden doğmak gibi.
Var olan her şeyi yeniden öğrenmeye başlamak.
Bu defa ilk gözbebeklerini görmeyi dilemek.
Çünkü göz göze geldiğimizde ortaya çıkan efsunu,
Kırkı çıkmadan insan tatsın isterdim.
Tatsın ki bilsin sevdanın değerini.
Kokunla şiirler yazmak göz kapaklarıma…
Yüzbinlerce hayal geçirmek zihin defterimden…
Ama sana gelip yürektekileri anlatamamak.
Çünkü nereden ve nasıl başlayacağını bilememek.
Sadece anla beni der gibi dalıp gitmek gözlerine.
Sesinin buğusunda dindirmek titreyen sesimi.
Muhabbet uğruna soğutmak sofradaki yemekleri, bardaktaki çayı.
Anlatsana bana,
Dalından kopunca neden kahverengi olur yıldız tozuna bulanmış manolyalar?
Hangi renksin bilmiyorum.
Ortancalar gibi her mevsim devrinde yeni bir renge bürünüyorsun.
Ve yarınki seni tahmin edemeden geçiyor günler.
Seni sevmeye başladığımda gece rengiydi saçlarım.
Şimdi aynada bir kadın var,
Daha önce tanımadığım,
Güçsüz ve yaşlı bir kadın,
Gözleri yorgun ve saçları alacalı,
Gülüşü buruk bir kadın…
Seni sevmeye başladığımda gözlerimde bir ışık vardı
Şimdi aynaya bakıyorum da ışığım sönmüş,
Kaz ayaklarım bana gülümsüyor.
Seni sevmeye başladığımda yirmisinde deli bir kızdım
Şimdi aynaya bakıyorum da yaşımı hesaplayamayacak kadar yaş almışım.
Bahçendeki portakal ağacı gibi yıllarca gelmeni bekledim.
Geçen yıllarda ben yaşlandım,
Beşikteki bebek okula başladı,
Yataktaki hasta sevgiliye kavuştu,
Günler ayları, aylar ömrümü kovaladı,
Ama sen,
Sen gelmedin.
Gelirsin sandığım için bütün düş kırıklığım.
Gelseydin, kalbime giden yolu bulabilesin diye
Kırık düşlerimden sana köprüler inşa ederdim.
Ama sen,
Sen gelmedin.
Ben, seni hep yol ayrımlarında yitirmişim.
Oysa kırk kilitle yüreğime kilitlemiştim seni,
Sahi oradan nasıl çıktın da gittin sen?
Bütün insanların gitmeye meyilli olduğu dünyada,
Ben senin gözbebeğinden okumuştum gurbeti.
Bu sebeple seni beklemek sayılmamalı ömrümden
Çünkü bilirim, gurbet bu defa bana seni getirecek.
Olmaz dediğimiz her şey olur,
Bak bazen bir taşta bile büyüyebilir bir çınar.
Aşkın bir sarmaşık gibi yüreğimi sarmaya başladığı ilk anda,
Fark etmedim ben geçen günlerin sarmaşığı odunlaştırdığını.
Ve zaman sonra fark ettim ben kalbimin yaşayamayacak hâle geldiğini.
Kan dolu kalbim, bu yarayla nereye gidilir?
Bu yarayla sana gelinir mi?
Gelinir mi bu yarayla sana?
Ya da gel denilir mi sana?
Gel demenin günahı nedir bana?
Varsın kalbimi kurutsun sarmaşık.
Belki derler ardımdan,
Sabretti de vazgeçmedi aşık.
Sardıkça aşk,
Öldürür kalbi sarmaşık.
Ve susar gönül
Çünkü öğrenir,
Anlatabilmek, duyulmak, görülmek için susmak gerek.
O sebeple en güzel kelimelerimi senin yüreğine gömüp.
Susuyor…
Ve kelimelerimi de alıp gidiyorum kalbinden.
Bu çorak toprakta beni, sana bırakıp.
Yaşayabilmek,
Yeşerebilmek umuduyla gidiyorum.