9 Mayıs 2023

Atlı Süvariler

Yazar: Kübra İLERİ

Dar geçitli bir yolda ıssızca ve usulca sürüklenen yaşanmış izlerimiz var. Geçtiğimiz sokaklar, dinlediğimiz şarkılarda saklı hikayelerimiz var. Ne kadar zaman geçerse geçsin farkında olmadan ilerliyor ve anlıyoruz gerçekleri. Bu hikayenin hiç bitmeyecek cümlelerle dolu olduğunu, her soluğunuzda yok oluşumuzu izlerken, kimi için mucize kimi için feryat olduğumuzu fark ediyoruz. O zaman biz kimiz ve neyiz? Bize şahit olan yeryüzü habersiz kalmış içimizde yaşanılanlardan. Hangi patika yollar bize tanıklık ediyor? Yaşarken umutlar biriktiriyoruz. Sevinçleri, tebessümleri ama en çok da hüzünlerimizi…
Her gün yeni bir adım atmak için doğarken, büyüyen yangınların izinde daha da çok yanmıyor muyuz?
Kayboluş hikayelerine tanıklık ederken aynı dünyanın çatısı altında farklı telaffuzları dile getirmek değil midir? Yaşadıklarımız, yaşayacaklarımız bize mi ait acaba yoksa bizim için hazırlanmış yolda gitmek mi bize ait? Hangi hayatın izinde sürükleniyoruz? Mutluluklar kısa bir rüzgar esişi gibi saniyelerin eşiğinden bizi yağmur bulutunda saklarken, üzüntülerimiz yılların körpe dudakları arasındaki prangalara neden gizler? Yoksa sadece umutsuzluklar mı bizim? Kahkahalarımızı kısa süreli yaşarken acılarda mı kendimizi bulup vazgeçmemek için yüreğimizi kanatıyoruz? Bu yüzyılda zamanın kısalık ve uzunluk farkı kalmamışken…
Atlı süvariler dört nala koşarken ne ile savaştığı, kim için ayakta kaldığının mükafatı olmadan koşmakta ya da koştuğunu zannetmekte. Süvari birliğinin izlerini savaş zırhında saklarken hasret kalacak koşmaya; dün geride bıraktıkları için, yarınlarda saklı birliğinin zaferleri için. Şimdilerde eskiye hasret mutluluğumuza gıptayla bakmaktayız.
İyi olmanın mükafatı birliğimizin içindeki aidiyet duygusunu taşımaktan geçerken, kötü olmak nedir bilmeden iyi olduğunu zannederek başkasının mutsuzluğuna sebebiyet vermekten geçiyor. İşte Atlı Süvariler’in hikâyesi bu.
İyi ve kötü olduğunu bilmeden ömrünü nakış nakış işlemek, hiçbir soruya cevap vermeden ne yaşadığını anlamadan sona yaklaşmak… Bir bedende ızdırabın ve sevinç nidalarının buluşması. Tezatların yok ettiği bir benlikle ben olma hikayesi. Atlı süvarilerden kim olduğuna karar verdikten sonra savaş zırhlarına bürünen ruhun savaş meydanında alevden toplara karşı en önde ceng ederken, gözünü kapatıp bir kurşunun en arka safta seni beklediğinin şahitliğidir. Siper ettiğin bedeninin arkada bekleyen ruhuna vuslatıdır. Siper edilen benlikleri izlerken gözlerin görme, kulakların duyma anıdır. Atlı süvarinin, birilerinin istikbal diğerinin iktidara yenilgisinin saftan safa geçişinin yolculuğudur. Kiminin bitişi, kiminin seyredişi; izlerken çaresizliği tadışı. İşte bu hikayede şahıslar yok, herkes birbirinin yerini alıyor. Başına ne geleceğini bilmeden her gün yeni bir savaş stratejisi oluşturup, zırhlarını giyip, meydana çıkıyor. Bu meydanda ya kendisi cenk ediyor ya da sevdiklerinin cenk edişini izliyor. Kaçınılmaz olarak da izliyorken buluyor kendini süvari. Öfkeyi, umudu, çaresizliği ve sevinci tadıyor. Bazı savaşlarda kendine ganimet olarak en ağır duyguları yüklüyor sonra hissiz birine dönüşmenin yalnızlığını yaşıyor. Dönüyor ve bakıyor; bu onun muydu yoksa başkalarının savaşı mıydı? Kendine yaptığı iyilik başkasının felaketi miydi? Düşünceleri halat yapıp üzerinden atlarken, kim olduğunu anlamadan, hikayesini noktalıyor son sözlerini söyleyerek: Herkesin hikayesi var rolleri değişen. Bütün duygulardan nasibini alırken ivmesini ayarlamadığı bir hayat, bitmeyecek cümlelerle dolu bir hayat. O zaman hangisi benim hayatımdı? Hangi rol benim seçeneğimdi?
Zamanın kopuk hikâyesinin en derin yerinde terk ediyor dünyayı süvari. Gittiği yerde ise ne savaş var ne barış. Dünyadan hiçbir iz taşımayan sonsuz uykuya gidiyor. Süvari dünyada hiç uyumadığı kadar uykuda, hiç gözlerini kapamadığı kadar kapatmış. Şimdi süvari bölüğünden habersiz toprakla kanının buluşmasının keyfini düğün kutlamasında sürüyor…