24 Haziran 2023

Firar Eden Ömrümün Uykusu

Yazar: Kübra İLERİ

Açıyor dünyaya gözlerini mışıl mışıl uyuyan bebek. Ne oluyor da hemen uyku haline dalıyor?  Dünyaya gelişinin ardından başlıyor tebrikler, hediyeler ve sevinçler. Her şeyden habersizce en büyük doğumuna hazırlanıyor kundakta. Annesi kucaklarken yavrusunu ninniler söylüyor, kucaktan kucağa bir anda sevgi sarmaşığı oluşuyor. Halinden pek memnun koca bebek, her gün seviliyor. Ne tuhaf; bir defa sevilince duygu oluşmuştu. Neden yetmiyor bu sevgi? Her gün alıştığından belki de. Benimsiyor sessizce insanlığı. Zaman hızlıca akarken, dönülmez yılların akışından sessiz sedasız gidiyor insanlar. Halbuki bebek biliyordu derin uykuyu. Acı veriyor gerçekler. Kendisi uyuduğundan; sessiz olan ev halkı, hakikate uyananlar karşısında en büyük çığlığı atıyordu Doğumlara alışılan dünyada, hakikate uyananlar karşısında neden bağırıyordu diller? Çünkü alışmışlardı karşısında var olanı sevmeye. Oysaki sevgi görülmeyen bir değerdi. Bedenen var olmayan biri sevilemez miydi? Doğarken ölüme hazırlanan benliğimiz, zaman geçtikçe hırçın bir girdaba terk ediyordu ruhumuzu; toprak altında, derin uyuyan birini bir daha görememe korkusuyla. Hayat, yaşayanların penceresiydi ve orada şöyle bir kare vardı: Ölen herkes unutuluyor, hiç dünyaya gelmemişçesine…

Tarihten, saatlerin izinden,

hayatın kokusundan,

yaşamın belirtisinden tamamen siliniyor… Oysa var olmuş biri nasıl unutulmaya terk ediliyor? Beden görülmeyecek olsa bile anılar yok mu sayılıyor? Ağlaşmalar, gülüşmeler bir çırpıda siliniyor mu? Varken yokluğu yaşayan gönüller, yokken neden varlık çabasına giriyor? Çünkü sevgi değerdi. Sevgi için değmesi gereken bir zât olmalıydı.  Halbuki ruha değmeyen sevgi değer nasıl olabilirdi ki.

İşte tam bu noktada ölümün selâsı veriliyordu yetim gönüllere…

Özlemin en acı hâlidir ölüm. Son vagonun vuslat durağında saatini geçirmeden yüklerini bıraktığı yerdir ölüm. En kuytu köşelerde sevdiğini ararken kimsesizliğin ızdırabında kaybolmaktır ölüm. Gözyaşı ile ömür boyu göğsünde kalan ukdedir ölüm. Bir günlük yasın, bir ömürlük matemidir ölüm. Ateşle dumanı ayırt etmeden uykusuz geçen günlerin hatırına uyuklamandır ölüm…

Neyse ki bugün de verilen kaçıncı selamı unutuyor vefalı dost. Ben de kaç defa var olup bir çırpıda yok olduğunu bilmeden…

 

‘Kıymetli babacığım Yılmaz İleri’ye ve aramızda olan olmayan tüm fedakar babalara ithafen…’