1 Şubat 2022

Katil Kim? / M Fritz Lang (1931)

Yazar: Faruk Mustafa EKİCİ

“Bekle, biraz bekle. Öcü bıçağıyla gelecek. Küçük parçalar kesecek, senden!”

Film, bu tekerlemeyi söyleyen bir kız çocuğunun arkadaşlarıyla dışarıda oynadığı bir sekansla açılır. Çok geçmeden balkonda bir anne görünür ve kızı bu tekerlemeyi söylememesi için uyarır. Bu uyarı, daha filmin başında filmin geçeceği atmosfer ile alakalı önemli bir ipucu verir. Filmin ilerleyen sahnelerinde anlayacağımız üzere Berlin sokaklarında bir çocuk katili peyda olmuş ve arkasında iz bırakmadan cinayetlerine devam etmektedir. Burada Fritz Lang’ın filmlerinde kullandığı politik dilin M’de de devam ettiği görülüyor. Hatta filmdeki korku atmosferiyle Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi, 1933 yılında tek başına iktidar olduktan sonra gerçeğe dönüşeceğini önceden tahmin etmiş kâhin bir sinemacı benim gözümde Fritz Lang. Diğer filmlerindeki gibi toplumsal olaylara karşı tutumunu bu filmde de devam ettirmiş ve bir katilin toplumun huzurunu nasıl bozduğunu bizlere ustalıkla göstermiştir. Filmde katil bulunana kadar insanların birbirini suçlaması ve katilin bulunması için seferber olunması da filmin “hoş” göndermelerinden.  Fritz Lang, Alman Dışavurumcu sinemanın yükseldiği dönemde ürettiği M ile kara film türüne ve sinema tarihine adını altın harflerle yazdırmayı başarıyor. Film ayrıca Fritz Lang’ın ilk sesli filmi olma özelliğini de taşıyor ve Fritz Lang’ın verdiği bir demeçte M’in filmografisi içinde en iyi filmi olduğunu belirtmiştir.

M’i farklı kılan bir özelliği ise filmde kullanılan “leitmotiv” tekniğidir. Sinema tarihinde bu tekniği kullanan ilk filmlerden biridir M. Bu tekniğe göre belirli bir düşünce, mekân veya karakter ile özdeşleşen bir müzik teması, film boyunca tekrar eder. Filmde de katili canlandıran Peter Loore, Edvard Grieg’in “Peer Gynt” süitinden “In The Hall Of The Mountain King” adlı bölümünü ıslıkla çalar ve bazı sahnelerde katil olmamasına rağmen bu melodiyi duyduğumuzda katilin yakınlarda olduğunu biliriz. Katilin yakalanması da bu yolla olur. Ayrıca filmde dış sesin kullanılması, çağına göre oldukça yenilikçi bir özellik olarak karşımıza çıkıyor.

Filmi ilk izleyişimden sonra öğrendiğim ve filmin beni şaşırtan bir özelliği de filmde rol alan suçluların gerçek suçlular olmasıdır. Bu durumu, son katilin yakalandıktan sonra yargılanma sahnesi ile düşününce detayın ustaca seçilmiş olduğunu düşünüyorum. Katilin peşindekilerin de aslında o kadar masum olmadığının bir kanıtı olarak görebiliriz. Çünkü suçlular katilin yarattığı atmosferden ve bu atmosferle birlikte polisin yaptığı baskılar nedeniyle yani tamamen kendi çıkarları doğrultusunda katilin peşine düşerler. Öte yandan polis teşkilatı da suç örgütlerinden farklı davranmaz. Onlar için de polis teşkilatının toplumdaki imajı önemlidir. Fritz Lang burada suçluların, polis teşkilatının ve siyasilerin katili bulmak için yaptığı toplantı sahnelerini ardı ardına göstererek, hatta ara sıra diyalogları bu üç grup arasında birleştirerek, aslında katilin hasta olmasına karşı toplumun ve bu üç grubun da “normal” olmadığını bize gösteriyor. Katilimizin yazdığı mektupları polisin halka açıklamaması üzerine gazeteye yazmaya karar vermesini; bu bağlamda düşünmemiz gereklidir belki de.

Film politik yönüyle Nazi Almanyası’nı da rahatsız etmiş olsa gerek ki 1934 yılında M Almanya’da yasaklanır. Fritz Lang’ın siyasi tutumu ve Musevi oluşundan dolayı geride Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Parti’sine üye ve M’in senaristlerinden olan eşi Thea von Harbou’yu bırakarak 1932 yılında ABD’ye göç eder. 1933 yılında eşinden boşanır. Film uzun yıllar Almanya’da gösterilmedi. Nazi Almanyası’nın Fritz Lang’a uyguladığı bu sansür; Fritz Lang’ın Almanya’dan ayrılmadan önce çektiği 1932 yapımı Dr. Mabuse’ın Vasiyeti filmi ile başladı. M ile devam etti. Fritz Lang’ın Amerika yolculuğu onun MGM Stüdyoları yani Hollywood ile tanışmasına vesile oldu ve 1950’lere kadar Hollywood’da zor koşullarda çalışmak zorunda kaldı. 1960 yılında Almanya’ya dönen Fritz Lang son filmi Dr. Mabuse’u çekti. Jean-Luc Godard’ın Le Memphris filminde kamera önüne geçen Fritz Lang 1976 yılında vefat edene kadar Amerika’da yaşadı. Sinema tarihine Metropolis ve M gibi kült eserleri kazandıran Fritz Lang’ı sinemacılar asla unutmayacaktır.

Film hakkında son olarak değinmek istediğim bir şey var ki o da bana göre filmin “en iyi” sahnesi olan mahkeme sahnesidir. Bu sahneyi özellikle hukuk fakültesi öğrencilerinin ceza hukuku dersine bir örnek teşkil etmesi sebebiyle izlemelerini şiddetle tavsiye ederim. Katilimiz suçlular tarafından yakalandıktan sonra eski bir fabrikanın bodrum katına götürülür ve burada bir mahkeme kurulmuştur. “Hukuk uzmanı” suçlular katili yargılamaya başlar, bu mahkemede katilimize bir avukat bile tahsis edilmiştir. Katil burada hastalığından bahseder ve onu bu cinayetleri işlemesine zorlayan bir rahatsızlığının olduğunu mahkemeye sunar. Mahkeme bunu reddeder, çünkü bu durumda resmi mahkemelerden bir farkının olmadığını bilir. Avukat savunmasını yapar ve tartışma devam eder. O sırada polisler mekâna baskın yapar. Filmin bitiş sahnesi gerçek bir mahkemede geçer ve filmin özetini evladını kaybetmiş annelerden birinin replikleri sunar: “Bu çocuklarımızı geri getirmeyecek. Biz de çocuklarımıza göz kulak olmalıyız.” Evet, kaybettiklerimiz geri gelmeyecek. Ancak katillerin kendi kendilerine oluştuğu ihtimali bize daha “uygun” gelse de onları toplumun, bizim, yaratma ihtimalini göz ardı etmememiz gerekir.