15 Nisan 2022

Medeniyet, Metaverse ve Yozlaşma

Yazar: Eser TOKAŞ

Gerçeklik arayışımızı yitirir isek ne olur?

Dünya tarihi boyunca Doğu ve Batı arasında sürekli medeniyet çatışmaları gerçekleşmiştir. Tarihin bir döneminde Sümerler, Akadlar, Babiller ve Asurlular gibi ilk çağ medeniyetleri insanlığın mânâ arayışını tatmin ederken tarihin sonraki dilimlerinde Helenistik dönemin İyonya’sında antik Grek filozofları felsefe, mitoloji, matematik ve mantık ile insanlığın anlam arayışına yön vermiştir. Dünya tarihinin kaderidir bu kim hayata anlam katıyorsa kitleler onun etrafında toplanır. Çünkü insanlık mânâ ile yaşar ve mânâsını yitiren insanlık için dünya boş bir moloz yığınıdır.

Medeniyet İyonya’dayken Sümer mitolojisinden etkilenen Grekler Paganizm’i üretecektir. İtaat fıtratıyla yaratılan insanoğlu mânânın büyük bir parçasını hatta temelini yaratıcıya itaatte bulur. Bu yüzden insanlık dünya tarihi boyunca dinler ve ideolojiler üretmiştir. Tüm övgülere layık olan yüce Allah peygamberleri aracılığıyla insanlara doğru ve anlamlı bir yaşam formunu; İslam dinini dünya tarihinin her döneminde göndermişken insan nefsine zor gelen bu yaşam formuna alternatifler üretmiştir: Sosyalizm, hümanizm, nihilizm, agnostisizm, hedonizm vs. gibi safsatalar. Çamurdan yaratılan insanın ne haddine yaratıcının buyruklarına alternatif üretmek? Bu üretme çabası doğru ve yeterli olmadığı için insanlık sürekli olarak mânâyı yitirmiştir.

Batı, İyonya ile medeniyeti ve aydınlığı temsil ederken dönemin sosyolojik yapısı, ilerleyen zamanlarda yine Batılı olan Roma İmparatorluğu ve skolastik düşünce İyonya’yı ve ürettiklerini yasaklayarak felsefe kitaplarını yaktırmıştır. Orta Doğu’da saadet asrı yaşayan Müslümanlar ile medeniyet ve aydınlık yeniden Doğu’ya geçmiştir. Güneş yeniden doğudan doğmaya başlamıştır. Saadet asrı o kadar mükemmel bir dönemdir ki dünya tarihi daha önce bu kadar medeni bir dönem yaşamamıştır. Adalet anlayışı, sanat, toplum yapısı, ticaret, felsefe, kuantum ve tıp konusunda dünyaya muazzam eserler kazandırmıştır bu çağ. Roma’nın ve skolastik düşüncenin yaktırdığı kitapları çevirerek dünyaya kazandırmışlardır. Bugünkü teknolojinin temellerini Müslüman alimler atmıştır. Otomasyon, robotik kodlama, manyetik, mekanik, matematik, uzay ve optik bilimler gibi alanlarda dünyaya önemli doktrinler kazandırmıştır. Batı Orta Çağ’da zifiri karanlığını yaşarken, Doğu medeniyetin doruğunda güneşli günler yaşıyordu.

Her şeyin bir mucize gibi yaşandığı bu topluluğun sınırları gittikçe genişler. İspanya içlerine, Fransa önlerine, Asya’ya Avrupa’ya, Afrika’ya yayılır. Her şey güzel bir seyirde Rönesans’a kadar ilerlerken insanlar Allah’a itaati azaltıp nefislerine uymaya başlayınca tembelleşirler ve medeniyet Rönesans’ı başlatan Batı’nın eline geçer.

Batı Orta Çağ’ın zifiri karanlığını yaşarken, Orta Çağ ve Reform dönemleri arasında 15. yüzyıl İtalya’sında ortaya çıkan Rönesans; mimarlık, sanat ve felsefe alanlarında batı ile klasik antikite (Antik Grek) arasında yeniden bağ kurmayı amaçlamıştır. Matbaanın icadıyla bilginin yayılmasının sağlandığı marjinal değişimlerin yaşandığı dönemdir. Fakat bu dönemde Doğu yine aydınlık dönemlerini yaşamaktadır. Rönesans bir çok konuda Doğu’dan ilham almıştır ve Doğu’nun kaynaklarını kullanmakta hiç de geri durmamıştır.

Günümüzde medeniyet kavramını içi boşaltılmış bir şekilde hala Batı temsil etmektedir. Aslında temsil edememektedir. Çünkü günümüzde Batı insanlığı sömürerek, zulümler yaparak, zorbalıkla medeniyeti tekelinde tutmaya çalışmaktadır. Sömürdüğü topraklarda silah ticareti yapıp iç çatışmalar çıkararak, yeraltı ve yerüstü kaynaklarına el koyarak, kendisine karşı gittikçe artan bir nefret sağlamıştır. Virüsler üretip pandemiler icat etmiştir. Gıdaları yönetip aşılar üreterek insanı fizyolojik olarak kontrol altına almaya çabalamıştır. John Dewey ve dengi eğitim bilimcilerle içi boş eğitim sistemleri kurmuştur. Eğitim sistemini kontrol ederek sorgulayamayan nesiller üretmeye çabalamıştır. Çünkü sorgulayan insan Batı için büyük bir tehdittir.

Medeniyet kavramıyla uzaktan yakından alakası olmayan Batı, kendi ataları olmasına rağmen Rönesans ve Klasik Antikite ile bağlarını kopararak kendi topuğuna sıkmıştır. Hem insanlığa mânâ üretmeyi becerememiş hem de dünyayı kana bulamıştır.  Yetmemiş dünyayı yönetebilmek için insanlığı tembelleştirmeye ve yozlaştırmaya çalışmıştır. Teknolojik gelişmeler ile internete ulaşmanın kolaylaşması, nesnelerin interneti ve endüstri 5.0 derken bugün dillerden düşmeyen insanlığın geleceği diye nitelendirilen Metaverse ortaya çıkmıştır.

Metaverse kavramı ilk olarak Neal Stephenson’ın 1992 yılında yazdığı romanı ‘Snow Crash’de ortaya çıkmıştır. İnsanın yaşamını bilgisayar başında bir yazılım içerisinde sürdürdüğü kurgusal bir sanal dünyadır. Bu sanal dünyada yaşananların tümü ‘mış’ gibidir. Sanal konserler, sanal kafeler, sanal okullar, sanal sinema salonları, sanal tiyatrolar, sanal iş hayatı, token olarak ödenen ücretler… İnsan oturduğu yerden sanal gerçeklik gözlüğü ile dünyayı gezebiliyormuş. İnanabiliyor musunuz?

Ben inanmak istemiyorum. Çünkü burada yaşananların hiçbiri gerçek değil. Bir yanılsama. ‘Mış’ gibi yaşamaktır. Mış gibi yaşamanın hiçbir tadı ve lezzeti yoktur. İnsana hiçbir katkısı da yoktur. Metaverse bir simülasyondur. Gerçek değildir. Ben bunu savunduğumda “Aman gerçek olmamasının ne önemi var?” diye cevaplar alıyordum. Ne demek gerçek olmamasının bir önemi yok? Bizi nasıl bir felaketin beklediğini tahayyül edebiliyor musunuz? Tarih boyunca mânâ arayan insanoğlu gerçeklik algısını yitirebilir mi? Yitirirse ne olur?

İnsan gerçeklik arayışını yitirirse yaşamanın hiçbir anlamı kalmaz. Yaratıcıya itaatin, şerefin, namusun, haysiyetin, dürüstlüğün, lezzetin, çiçeklerin, doğanın, dostluğun, sevginin, aile bağlarının, merhametin ve sanatın hiçbir önemi yoktur. İnsanı ve hayatı anlamanın hiçbir önemi yoktur. Çünkü gerçekliğin zaten bir önemi kalmamıştır. İnsanoğlu bir simülasyonda uyurken bunların ne önemi var ki? Bu örnekleri sıralarken kendi beynimin bile mayıştığını hissediyorum. Metaverse şu an başlangıç aşamasındayken zaten insanlar ekran başında uyuklamaktalar. Cep telefonu elimizin altına sonsuz imkanlar verirken elimizden düşmeyen bir nesne artık. Bedenimizin bir uzvu; göz gibi, kulak gibi.

İnsanlık dünya tarihi boyunca mânâyı ararken Batı medeniyet ve mânâyı tümden ortadan kaldırmaya çabalamaktadır. Çünkü Batı’nın mühleti çoktan dolmuştur ve liderliği elinde tutmaya çalışmaktadır. Metaverse’ün ya da mânâyı yitirmenin getireceği en büyük tehlike bağımlılık ile insanın insanlıktan çıkacağıdır. Batı Hollywood ile insanlığa yıllarca distopik filmler izletmiştir. Zombi gibi canavarlar kurgulamıştır.

Düşünsenize tüm insanlık Metaverse’ün içinde uyutulurken interneti sağlayan el bir gün internetin fişini çekerse ne olur? Yaşama iç güdülerini kaybeden insan boşluğa düşer. Bir girdapta boğulmaya başlar. Çünkü bütün gerçekliği yitirip bağlandıkları sanal dünya ellerinden alınmıştır. Sokaklarda saldırgan ve insanlığını kaybetmiş yaratıklara dönüşecektir insanlık. Çünkü insan hayatın anlamını yitirirse insanlığını kaybeder. İnsandan mânâyı çıkarınca geriye kalan bir miktar et kemik ve kas yığınıdır.

Düşünsenize her şey dijitalken yiyeceklerimiz de artık haplar şeklinde olursa ne olur. Mesela kuru-pilav yemek istedim. Birkaç hap veriyorlar ve “Al” diyorlar “Kuru fasulye-pilav”. “Yanına cacık hapı da verelim mi? Kampanya yaptık bir tabldot 25000 Shiba”. Ya da şöyle tavşan kanı bir çay içmek istedik. Bir bardağa hap atıp “Al” dediler “Tavşan kanı çay”. Bir hap, ince belli bardakta tavşan kanı çayın yerini tutabilir mi?

Şahsen bana göre en büyük tehlikelerden biri çayın bir hap’a dönüşmesi.

Metaverse şu an başlangıç aşamasında ve kitleler şuursuzca sahipleniyorlar. Çok şükür ki Metaverse amacına ulaşamayacak. Ağır etkileri olacak ama başaramayacak. Batı tahtından karga tulumba indirilip çamurun içinde boğularak yok olacak. Çünkü bunu hak ediyor. Metaverse’ü hezimete uğratacak olan yine insandır. Çünkü insanlığın mânâ arayışı hiç bitmeyecektir. Bir grup insan Metaverse’ün cazibesini yaşarken bir süre sonra artık tatmin olmayacaktır insan ve sorgulamaya başlayacaktır. Allah bu dünyayı şuursuz İnsanoğlu’na tamamen teslim etmemiştir. Göğe çekilmemiştir, yani her an yaratma halindedir. Dünya insanın hırslarına bırakılmayacaktır.