1 Mart 2024

Geç Kalanlar

Yazar: Süheyla GÖKCAN

Şeker kokusunu almış karıncalar gibi zihnime üşüşen düşüncelerden kurtulsam her şey yoluna girecek. Dışarıda hava bulutlu, yağmur yağsa rahatlayacak. Herkes bir yerlere koşturuyor: Otobüsü kaçıran öğrenciler, işe yetişmeye çalışanlar, çocuğunun elinden tutmuş kreşe götüren anneler… Ben hariç herkes koşturuyor.

Yine pencereden dışarı bakarken hayatı sorguladığım anlardan birindeyim işte. Ben Eylül. Bu kadar. Beni tanımlayacak başka kelime bulamıyorum. Birinin annesi, birinin öğretmeni, birinin arkadaşı değilim. Dümdüz insanım işte.

Artık pencerenin önünden kalkıp ahıra gitmem gerekiyor. Atım benden su ve yulaf bekliyor. Benden bir şey bekleyen tek varlık: Atım İnci.

Gıcırdayan ahşap merdivenlerden iniyorum. Merdiven seslerini duyunca İnci, benim geldiğimi anlıyor. Neşeyle kişnemeye başlıyor. Benim aksime çok neşeli. Ben uyandığımda hüzünlü oluyorum. İsmimden midir bilmem, sonbaharın hüznü yapıştı kaldı üstüme.

Zihnim oradan oraya atlıyor. Kimle konuşuyorum bu kadar ben de bilmiyorum. Konuşurken kapıya geldiğimi fark etmiyorum bile. Kapının sürgüsünü çekiyorum ve hızla açıyorum. Lavanta kokuları eşliğinde taş yoldan ilerliyorum. Ahıra vardığımda otsu bir koku rahatsız ediyor ama alışığım bu kokuya. İnci beni görünce sevinçten ne yapacağını şaşırıyor. Yemeğini veriyorum. Yelelerini tarıyorum özenle.

Kahverengi deri eyerini atıyorum sırtına. Gem vuruyorum duygularıma. Yani şey atıma tabii. Kapısını açıp üstüne biniyorum. Bindiğim anda hızla koşmaya başlıyor. “Yavaş kızım sakin ol!” diyorum ama dinleyen yok. Çitlerin üstünden atlıyor ve caddede koşmaya başlıyor. Zaten kitlenmiş olan trafiğe bizim de katkımız oluyor. En iyisi sahile inmek diyorum ve atımı yönlendirmeye çalışıyorum. İstediğim yönden gitmek yerine kafasına buyruk davranıyor yine. Dağ yolunu tercih ediyor. Zor olanı yani.

Güneş batmak üzere ve biz hâlâ ilerliyoruz. Dönüş yoluna geçmemiz lazım. İnci bana direniyor. Hava kararmadan dönelim diyorum ama nafile. Kafasına koymuş bir kere, ilerlemeye devam edecek.

Hava iyice kararıyor. İkna olmayan bir at ve evine geç kalmış bir Eylül ormanda yapayalnız. Bir de kurtlar ve domuzlar var tabii. İnşallah saldırmazlar. Aç susuz karanlıkta ne yapacağım?  İnci kendine yiyecek bulur. Onun için sıkıntı yok. Olan bana oldu. Neyse bir günde açlıktan kimse ölmez herhalde.

Geceyi güvenle geçirebileceğimiz bir mağara buluyorum. Yağmur yağacak gibi bir hava var. En azından ıslanmayız, diye düşünerek mağaraya giriyoruz. İnci yere uzanıyor, ben de başımı onun gövdesine dayıyorum. Öylece sabaha kadar uyuyoruz.

Gözlerimi açtığımda İnci’nin yüzümü yaladığını hissediyorum. Uyandığımı fark ettiğinde ayağa kalkıyor ve kişnemeye başlıyor. Artık kalkmamak gibi bir seçeneğim yok. Ben de kalkıp mağaranın girişine yaklaşıyorum Her sabah yaptığım sorgulamaları burada yapmıyorum. Ormana baktığımda fark ediyorum ki kimse bir yere yetişmeye çalışmıyor. Kuşlar, sincaplar ve tavşanlardan bahsediyorum. Onları izleyince kısacık bir an geç kalıyormuşum hissim kayboluyor. Geç kalmıyorum: hiçbir yere, hiçbir şeye veya hiçbir kimseye…