21 Mart 2024

Giriftar-ı Derûn

Yazar: Kübra İLERİ

Günler aylardan, aylar yıllardan geçiyor. Ömür köhne topraklara seriliyor. Kimisi bekliyor tarla başında kimisi çapalıyor gençliğini. Gel gör diyor buralardan kadim dostluklarım geçti. Kırmızı toprak kahverengiye büründü. Bu nasıl kadimliktir ki renkler darbelerde belli etti kendini.
Ömür; yılına, ayına, toprağına sahip çıkacakken bacakları tutmayan dermansız bir avarenin çapası renkleri esir etmiş yılların tuzağına.
Giriftarı; toprağa mı kadim dostlukların ihtişamlı bitişlerine mi yoksa iltimaslı başlangıçlarına mı bilinmezken…
Taş dolu tarlada toprak rengi değişmemesine şaşırmayan avarenin kadim yıkılışına göz yaşı dökmek midir yumuşatmak?
Yoksa çapalamak mıdır?
Pranga kemiren, “suçsuzum” diyen eli kelepçelinin gökyüzünü seyrediş misalidir çapa vuran avarenin kadimliği.
Oysa güneş girdapla bezeli, toprak taşlı, kalpler prangalı kim kalsın bu cihanda avareden başka.
Taşları yontan kader ömrünü çapalayan avareyi mi izlerdi güneşin bağrında?
Gelip geçici heveslerin alışkanlığı elin yazgısını alın terine çevirirken, cihanda yer bulamamanın vermiş olduğu çaresizlikle ağlarını örerken ufkun batısında kalan gözlerin yaşarmasından unutmanın keyfini yaşayan avarenin hiddetini çapadan bulmanın değil de unutmanın vermiş olduğu suçluluk yükünden renk değiştiren safları görmekti giriftarı anlamak.
Derûni acılar içinde yer bulan avarenin hiddetini çapadan sanan…
Alın terini emekten anlayacakken,
Kadimliği taşların bağrında bırakacaktı.

Mutlu hayatların, göz yaşı saklı perdeler ardında tabelada yön araması yolda olduğunu unutmasından farksızdı.
Geçilen yollar aynı, gidilen adım hızları farklı olsa bile…
Değişmeyen yazıların adalet terazisi mazinin elinde tesbih
yaşarken sineye çekilen yaraları
kaldıkça kapanmadığını unutulduğunu
harlar içinde yanan avareden küller savrulunca, derin kabustan korkuyla su serpip uyandırıyoruz nice bilinmezliklere….