12 Ocak 2024

Gün Doğmadan

Yazar: Beria GÜVEN

Filistin’i konu alan bir tiyatroyu ilk defa izledim geçtiğimiz haftalarda. Afişlerini ilk gördüğümde böyle bir çalışmanın yapılmış olması bile beni çok heyecanlandırdı. Son zamanlarda çekilen filmlerde hatta, oynanan tiyatrolarda bile toplum ahlakını zedeleyen şeylerle çok fazla karşılaşıyoruz. Bunları dengeleyebilecek yapımlar ise fazla yok yahut göz önünde değil. 

 Gün Doğmadan isimli tiyatro oyunu, Medeniyet Tasavvuru Okulu’nun tiyatro kolu tarafından hazırlanmış. İlk sahne açılışında bütün heyecanımı yitirip vasat bir oyunla karşılaşacağımı düşündüm. Sahnedeki oyuncuların ikisi de gençti ve gündelik konuşmalarla başlayan bir diyalog içerisindeydi. Oyun yavaş yavaş ilerlerken araya serpiştirilen komik sahneler de beni oyun hakkında olumsuz düşünmeye itiyordu fakat asıl konuya girmeye başladıklarında gayet yerinde bir giriş yaptıklarını fark ettim. Günümüz insanının kolaylıkla durumu anlayabileceği; sıkmadan, bunaltmadan bir şeyleri açıklamak istemişlerdi. Konu, İstanbul’dan Kudüs’e turla gelen ve orada karşılaşan iki genç, öğrenimini Türkiye’de tamamlayıp vatanına dönmüş bir genç ve halinden yaşadığı şeylerin onu bu duruma düşürdüğü anlaşılan avare bir adamın etrafında geçiyordu. İsrail’in orada yaşayan sivil vatandaşları bile nasıl terörist diyerek damgaladığının gösterildiği, yaşamın nasıl zor ilerlediğinin anlatıldığı kısa süreli bir oyundu. İçerisine Filistin ile ilgili güncel olarak gördüğümüz haberlerden de göndermeler yerleştirilmişti. 

Oyun içerisinde çok duygulanıp ağladığımız sahneler oldu ama bu etkinlik ile ilgili beni asıl etkileyen şey, silah seslerinin başladığı bir sahnede arkamızda ağlamaya başlayan kız çocuğu oldu. Hıçkırıklarının arasında annesine gitmek istediğini söylüyordu. O an bir çocuğun bunları izlemesinin ne kadar doğru olduğuna varan düşünceler geçti aklımdan. Peki ya bunları gerçekten yaşayan o çocuklar? Bir çocuğun bunları yaşaması ne kadar doğruydu? Bizim çocuklarımız ortada bir savaş görüntüsü bile yokken sadece sesinden bu kadar etkilenebiliyorsa o çocuklar ne haldeydi? Ne kadarı bunu atlatıp sağlıklı bir psikolojiye bürünebilecekti? Ya da bu bile çok umutlu bir cümle belki… Ne kadarı yaşamına devam edebilecekti? O an çocuğun annesinin onu buraya getirerek ne kadar doğru bir şey yaptığının farkına vardım. Eğitim, duyarlılık ve özellikle kalbi eğitim çocukken başlıyor. O çocuğa bu yaşananlar güzel bir şekilde anlatılıp açıklandığında, özellikle kendi akranlarına yapılanları fark ettiğinde, önce yapılan haksızlığı sonra bunun için neler yapabileceğini düşünecektir. İhtiyacımız olan bu bilinci kazanabilmek ve bu, 7’den 70’e böyle. Medeniyet Tasavvuru Okulu bir oyun hazırladı, bir anne onu izlemesi için çocuğunu buraya getirdi. Belki o çocuk bunu izledikten sonra çok sevdiği ama İsrail destekçisi olan çikolata markasından vazgeçti. Elimizden ne geliyorsa bunu en içten şekilde yapmalıyız. Nerden yardım edebileceksek oraya koşmalı, en iyi nasıl ifade edebiliyorsak o şekilde anlatmalıyız. Bunu yapmalıyız ki bir şeyler değişebilsin.