29 Temmuz 2023

Yalnızlık İklimi

Yazar: Rabia Zekiye YALÇIN

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde ülkelerin birinde iyi kalpli bir kral ve kraliçe mutluluk içinde yaşarlarmış. Halklarıyla ilgilenir, sorunlara çareler bulmaya çalışırlarmış. Kral ve kraliçenin en büyük hayali ülkelerindeki bütün insanları mutlu etmek herkesin mutlu olmasını sağlamakmış. Yıllar geçmiş bu dileğin yanına bir dilek daha eklenmiş. Kral ve kraliçe bir kızlarının olması hayalini kurmaya başlamış. Aylar geçiyor fakat ne kadar isteseler de bir bebekleri olmuyormuş. Bunun üzerine ülkenin peri konseyine danışmaya karar vermişler. Peri konseyi kral ve kraliçenin huzuruna çağrılmış. Bu konsey 4 periden oluşmaktaymış. Perilerin her biri bir mevsimi temsil ediyormuş. Periler gülümseyip kral ve kraliçeye selam vermiş. Kraliçe de onlara yavaşça tebessüm etmiş. İçlerinden en yaşlı olan peri yani Sonbahar Perisi bir adım öne çıkmış. Kral ve kraliçenin kederli yüzlerine bakmış. Sorunun ne olduğunu sorarken birkaç adım daha kraliçeye yaklaşmış. Kraliçe, bir kız çocuklarının olmasını çok istediğini ama bir bebeklerinin olamadığını söylemiş. Perilerden yardım istemiş. Bunu duyan diğer üç peri de yavaşça kraliçenin yanına yaklaşmış. Periler birkaç dakika birbirlerine bakmış ve sonrasında Sonbahar Perisi hafifçe öksürmüş. “Bundan emin misiniz? Sihirlerimizin yan etkileri olabilir.” demiş. Kral ve kraliçe kız çocuklarının olmasını o kadar çok istiyormuş ki perilerin dedikleri hiçbir uyarıyı umursamamış. Periler kral ve kraliçenin bu hüzünlü haline dayanamamış ve onlara ne olursa olsun yardım etmeye karar vermişler. En genç peri, İlkbahar Perisi, kraliçenin narin elini yavaşça tutmuş. Yeşil renk elbisesindeki pembe çiçeklerden birini koparmış ve kraliçenin eline bırakmış. Sonrasında gözlerini kapatıp neşeli bir sesle mırıldanmış. “İlkbahar gibi olsun , hayat dolu bir prenses doğsun.” demiş ve kraliçenin avucuna çiçeği bastırıp yavaşça kenara çekilmiş. Sonrasında Yaz Perisi kraliçenin yanına gelmiş. Uzun sapsarı saçlarından üç tel koparıp kraliçenin açık duran avucuna bırakmış. Elini kraliçenin elinin üzerine koymuş ve yavaşça gözlerini kapamış. “Yaz güneşi gibi olsun. Sımsıcak kalpli, neşe dolu bir prenses doğsun.” demiş. Yaz Perisi de birkaç adım geriye gitmiş. Sonbahar Perisi sırasını Kış Perisine vermiş. Kış Perisi buzdan kolyesindeki bir parça buzu kolyeden koparmış ve kraliçenin eline bırakmış. Kış Perisi soğuk buzun üzerine dokunduğunda kraliçe ürpermiş. Kraliçeye kocaman tebessüm etmiş ve gözlerini hafifçe kapamış. “Kış gibi olsun. Kar taneleri kadar eşsiz bir prenses doğsun.” demiş. Kış Perisi de kraliçenin yanından birkaç adım uzaklaşmış. Sonunda sıra en yaşlı periye, Sonbahar Perisine geldiğinde peri birkaç dakika kraliçenin yanında beklemiş. Kraliçenin eline bir sonbahar yaprağı bırakmış. Gözlerini kapatırken derin bir nefes vermiş. “Sonbahar gibi olsun. Huzur dolu, ağırbaşlı ve merhametli bir prenses doğsun.” demiş. Sonbahar Perisi sonrasında da diğer periler ellerini kraliçenin elinin üzerinde birleştirip tekrar etmişler. “Dört mevsim gibi olsun, bir prenses doğsun.” Perilerin sihri işe yaramış. Birkaç ay sonra güzeller güzeli bir prenses doğmuş. Her mevsimden bir parça kalbini oluşturuyormuş. Kral ve kraliçe perilerin bu iyiliklerinden dolayı prensesin ismini onların vermesini istemiş. Periler ufak bir tartışmaya girmiş ve sonunda prensesin ismini “Mevsim” koymaya karar vermişler. Kral ve kraliçe çok mutluymuş fakat bu mutluluk kısa sürmüş. Prensesin büyümesiyle birçok şey değişmiş. Periler sihrin yan etkileri olduğunu fark etmiş. Prensesin duyguları mevsimleri etkiliyormuş. Ağladığında güneşli gökyüzünde yağmur yağmaya başlıyor güldüğündeyse kar yağarken çiçekler açıyormuş. Periler büyülerinin bir şekilde prensesi de sihirli yapmış olduğunu ama bu sihrin mevsimleri birbirine karıştırdığını ve iklimi olumsuz etkilediğini söylemişler. Bir çözüm bulmaya çalışmışlar ama hiçbir şey akıllarına gelmiyormuş. Prensesin üzerinde birçok sihir denemiş fakat prensesin yanlış güçleri için hiçbir çözüm bulamamışlar. Gücü onlara göre artık bir sihir değil, lanetmiş. Kral ve kraliçe de kızları için çok endişeliymiş. Periler prensesin gücünü herkesten saklamış ve bir süre daha bu durumu idare etmişler fakat insanların kafaları karışıyormuş. Yazın denize girmek istedikleri zaman kar yağıyor; kışa doğru kış meyveleri ekerken de o yıl kış hiç olmuyormuş. Sonbaharda çiçekler açıyor ilkbaharda fırtına başlıyormuş. Haliyle halk bu durumdan olumsuz etkileniyormuş. Sonbahar Perisi böylece ciddi bir karar almaları gerektiğini anlamış. Periler, kral ve kraliçeyi ikna etmiş. Prensese özel bir şato yaptırılmış ve prenses bu şatoya getirilmiş. Kral ve kraliçe kızlarının ellerinden alınmasına çok üzülmüş. Periler ise en doğru kararın bu olduğunu düşünüyormuş. Prensesin yalnız kalması ve tek başına yaşamasıyla duygularını kontrol etmeyi öğreneceğini ve bundan sonra doğaya zarar veremeyeceğini söylüyorlarmış. Her zaman yalnız olacağı için heyecanlanmayacak, utanmayacak, kızmayacak kısacası hiçbir duyguya kapılmayacakmış.

Periler prensesin duygularının yavaş yavaş yok olacağını ve mevsimlerin düzeleceğini herkesin mutlu olacağını söyleyerek kral ve kraliçeye teselli vermeye çalışmış. Böylece periler belirli bir sırasıyla şatonun önünde nöbet tutmaya başlamış çünkü prensesin şatodan çıkması yasakmış. Prenses yapayalnız bir hayat sürmeye başlamış fakat periler yanılmış. Prensesi duyguları periler gibi yalnız bırakmamış. Zaman geçtikçe kalbini hüzün kaplamış. Kendini şatosunda oyalamaya çalışıyor, kitap okuyor, resim çiziyor, türlü yemek tarifleri deniyormuş fakat duygularından saklanamıyor, onlardan kaçamıyormuş. Kaçmaya çabaladığı duygu ise yalnızlıkmış. Gün geçtikçe şatosunda daha da yalnız hissediyormuş. Birileriyle konuşmak, eğlenmek istiyormuş ama bu çok tehlikeli olduğu için perilerin buna izin vermeyeceğini biliyormuş. Hüzünle her gün şatosunun penceresinden bakıyor, gökyüzünü ve hafif rüzgar eşliğinde sallanan ağaç yapraklarını seyrediyormuş. Prenses şatoya hapsedildiğinden beri hiçbir mevsim yaşanmıyormuş. Ülkede 5 yıldır çok kasvetli ve mevsimlerden bir o kadar farklı bir iklim varmış. Bu ne ilkbahar,, ne yaz ne sonbahar ne de kışa benzemeyen bir iklimmiş. Perilerin de canı bir o kadar sıkkınmış. Güzel prensesi bir şatoya hapsetmek zorunda kalmaları bir yana bir sorunları daha varmış. Prensesin mevsimleri etkileyen duyguları yoğunlaştıkça periler güçlerinin zayıfladığını hissediyormuş. Her gün prensese baskı yapıyor, güçlerine dikkat etmesi gerektiğini söylüyorlarmış fakat yapılan baskılar sonucunda prensesin daha da canı sıkılıyor kalbindeki üzüntüye bir çözüm bulamıyormuş.

Günler, günler geçmiş. Yaz gelememiş, hafif ılıyan hava tekrar soğumaya başlamış. Prensesin üzüntüsü gün geçtikçe artmış. Yağmurlar yağmış hatta yapraklar dökülmeye başlamış. Ülkedeki herkes çok şaşkınmış. 5 yıldır yaşanan bu tuhaf iklime kimse anlam veremiyormuş. Bir hafta boyunca hiç durmadan kar yağmaya başlamış ve metrelerce kar yeryüzünü kaplamış. Bir gün ormanda gezinen bir prens kaybolmuş. Hava o kadar soğukmuş ki karların da etkisiyle atı hastalanmış. Yolunu bulmaya çalışıyormuş fakat havadaki sis ve yoğun kar buna engel oluyormuş. Bu sırada şatonun yanından geçerken camdan hüzünle bakan prensesi görmüş. Onun neden bu kadar üzgün olduğunu merak etmiş. Öte yandan gece olmak üzereymiş ve kar yağmaya devam ediyormuş. Nereye gideceğini bilmeyen prens çaresizmiş. Prenses ise gökyüzündeki bulutlara ve lapa lapa yağan kara bakıyormuş, prensin ve atının farkında bile değilmiş. Prens, prensese seslenmiş. “Merhaba , sizi rahatsız etmek istemem ama atım rahatsızlandı. Yolumu hızla yağan kar yüzünden kaybettim. Birkaç saatliğine şatonuza gelebilir miyim?” demiş. Bunu duyan prenses şaşkınlıkla penceresinin altında duran prens ve atına bakmış. Biriyle konuşmasının yasak olduğunu biliyormuş fakat hem prense yardım etmek hem de artık bu yalnızlıktan kurtulmak istiyormuş. Titreyen fakat kararlı bir sesle “Gelebilirsiniz, size yardım etmek isterim.” demiş. Prens mutlulukla şatoya girmiş. O sırada ağaçların arkasında nöbet tutan İlkbahar Perisi, prenses kurallara uymadığı için endişelense de prensin prensesin duygularına iyi gelebileceğini, yalnızlıktan koruyabileceğini düşünmüş ve böylece müdahale etmekten vazgeçmiş. Bu sırada prenses şatoya giren prensi ısınabilmesi için şöminenin yanına getirmiş. Prens ısınırken prenses, şatonun mutfağına gitmiş ve sıkıldığında kendisini oyalamak için yaptığı yemekleri tabaklara koymuş. Çekinerek prensi akşam yemeği yemeye davet etmiş. Saatlerdir yolda olduğu için çok acıkmış olan prens mutlulukla yemeklerden yemeye başlamış. Yemekleri çok beğenmiş ve her şey için çok teşekkür etmiş. Prenses gülümsemiş. Bir kaç saat birlikte şöminenin önünde oturmuşlar ve sohbet etmeye başlamışlar. Prens, prensesin adını sormuş. Prenses ismim Mevsim dediğinde çok şaşırmış. İlk defa böyle bir isim duyduğunu söylemiş. Prenses utanarak tebessüm etmiş. Saatlerce şöminenin başında sohbet etmiş ve birbirlerini daha iyi tanımışlar. Sonraki gün nöbet sırası Kış Perisindeymiş. İlkbahar Perisi prensi diğer perilerden saklayamayacağını anlamış. Kış ve Yaz Perisiyle bir toplantı yapmış. Onlara dün prensin gelişini anlatmış ve bunu bir sır olarak saklamayı prensese yardım etmeyi önermiş. Yaz Perisi de prensesin daha mutlu olduğunu hissettiği için bu teklifi kabul etmiş. Kış Perisi ise karşı çıkıp Sonbahar Perisinden prensi saklamalarının yanlış olduğunu söylemiş. Bunu duyan İlkbahar Perisi açıklama yapmış. “Prensesi şatoya kapatmak Sonbahar Perisinin fikriydi. Bu ne prensese ne de mevsimlere iyi gelmedi. Prenses çok üzgün , 5 yıldır kalbindeki yalnızlıkla yaşıyor. Her yıl hava daha da kötü bir hâl alıyor.” demiş. Kış Perisi, İlkbahar Perisinin dediklerini düşündüğünde içten içe ona hak vermiş ve o da Yaz Perisi gibi teklifi kabul etmiş. İlkbahar Perisine, Sonbahar Perisinden bu sırrı saklayacaklarına söz vermiş. Diğer periler farkında olmasalar da Sonbahar Perisi perilerin bütün konuşmalarını duymuş ve kendini belli etmeden uzaklaşmış. Kar yüzünden kapanan yollardan dolayı iki gün prens şatoda misafir olarak kalmış. Prenses Mevsim de prensin gitmesini istemiyormuş. Prens sayesinde yalnızlık hissinden kurtulduğunu hissediyormuş. Prensi dinlemek hoşuna gidiyor, her cümlesine değer veriyormuş. Aynı şekilde prenste onu o kadar dikkatli dinliyormuş ki bu duruma çok seviniyormuş. Prensesin hüznü dağılmış, mutluluk hissi kalbini sarmalamış. İşte böylece karlar yavaş yavaş erimeye başlamış. Üçüncü günün sabahında Prens, prensesi şatonun bahçesinde dolaşmaya davet etmiş. Prenses tereddüt etse de ardından kabul etmiş. İlk defa şatonun bahçesine inecekmiş. Şatodan çıkmasının yasak olduğunun farkındaymış fakat prensi kırmak istememiş. Birlikte bahçede yan yana yürümeye başladıklarında yerlerde halâ çok fazla kar varmış. Buna rağmen karların arasındaki çiçekler oldukça güzel gözüküyormuş. Bugün nöbet sırası Yaz Perisindeymiş. Prens sıcacık bir gülümsemeyle prensese bakarken karların arasında büyüyen kırmızı gülü koparmış ve prensese uzatmış. Utangaç bir şekilde gülü kabul ederken yanakları kızarmış. İşte o an prens aşkını prensese itiraf etmiş. Prensesin güzel gülümsemesinden ve al al olmuş yanaklarından aşkının karşılıklı olduğunu anlamış. Prens prensesin alnına ufak bir öpücük kondurmuş. İşte o an kimse bilmese de prensesin kalbindeki sihrin bir kısmı prensin dudaklarından kalbine ulaşmış. Bu iki kalp artık bir sihirle bağlıymış. Prenses sihrini prensle paylaştığının farkında bile olmadan öylece onun güzel gözlerine bakmaktaymış.

Prensesin yalnızlığı sona ermiş. Sevgi dolu sıcacık kalbi sayesinde kalan karlar erimiş , güneş gökyüzünde belirmiş ve kar kaplı yollar açılmaya başlamış. Prens ve Prensesin birlikte olduğu günler çok hızlı geçmiş. Prenses prensin güzel, güven veren gülümsemesini her görüşünde sihirli güçlerini anlatmak istemiş fakat anlattığında prensin kendisinden korkacağından endişelendiği için ne zaman konuşmaya kalksa vazgeçmiş. Böylece günler geçip gitmiş ve prenses sırrını söyleyememiş. Ne yazık ki bir hafta çok hızlı geçmiş ve yollarda neredeyse hiç kar kalmamış. Prens artık yola çıkma vaktinin geldiğini anlamış. Annesi ve babası, yani kral ve kraliçenin, onu bir haftadır göremediği için çok endişelendiğinden eminmiş ve onları görmesi gerektiğini söylemiş. Gerçekten de komşu krallığın kral ve kraliçesi oğullarını her gün ormanda muhafızlara aratıyor bulamadıkça daha da kederleniyormuş. Prens ve prenses vedalaşmak için şatonun bahçesinde indiğinde prensesin gözleri dolmuş. Prens ona sıkıca sarılmış, Bir ay sonra geri geleceğim demiş ve söz vermiş. Prens atına binip giderken bir yağmur damlası yanağına düşüvermiş. Prensesin duygularını tetikleyip hava durumunu kötüleştirdiğinden bir habermiş. Son kez prens el salladığında prensesin dudaklarında hüzünlü bir tebessüm belirmiş. Bu ayrılığı seyreden Kış Perisinin de içi hüzün dolmuş. Sonbahar Perisi de Kış Perisine belli etmeden bu ayrılık sahnesini gizlice izlemiş. Kendinden saklanan sır yüzünden ve prensesin kurallara uymamasından dolayı çok kızgınmış. Prens atının üzerinde ülkesine doğru ilerlerken Sonbahar Perisi önünü kesmiş. Ona bir daha prensesin yanına gelmemesi gerektiğini söylemiş. Prens çok şaşırmış, perinin dediklerine anlam verememiş. Sonbahar Perisi derin bir nefes vermiş ve açıklamaya başlamış. “Biliyorsunuz ki şu an yaz yaşanıyor olmalıydı ama gördüğünüz gibi yağmur yağmaya başladı. Bu sizin yüzünüzden!” demiş. Prens olanlara anlam veremiyormuş. “Yağmurun yağmasının benimle ilgisi nedir?” diye sormuş. Peri bunun üzerine her şeyi anlatmaya başlamış. “Prenses’in doğuştan mevsimleri kontrol etme gücü var ve duyguları bu güçleri tetikliyor. Güçlenen duygular sadece mevsimlere değil, içten içe kendisine de zarar veriyor. Prensesin iyiliği için bir daha yanına dönmemelisiniz! Bu anlattıklarım aramızda kalacak kimseye söylemeyeceksiniz!” diyerek prensi sert bir şekilde uyarmış. Bunları duyan prens hem çok şaşkın hem de çok üzgünmüş. Prensesi bir daha göremeyecek, ona verdiği sözü tutamayacak olmak canını çok yakmış. Prens aşkından prensesin sağlığı ve mutluluğu için vazgeçmiş. Ülkesine kederli bir kalple ve prensesten kalan hatıralarla geri dönmüş. Prenses bir ayın hızla geçmesini ve prensle biran önce kavuşmayı bekliyormuş ama zaman prens olmadan geçmek bilmiyormuş. Böylece prensesin kalbindeki yalnızlık hissi her gün yeniden büyümeye başlamış. Bu his büyüdükçe kalbine zarar vermeye başlamış. Prenses bilmese de aynı his prensin kalbinde de geziniyormuş. İki güzel kalp yalnızlıkla yaralıymış ve kalplerini bağlayan sihir canlarını her gün daha çok yakıyormuş. Yine de prenses umudunu hiç kaybetmemiş.

Prensin ailesi prens şatosuna döndüğünden beri sürekli onunla ilgileniyormuş ama prensin aklı ve kalbi sürekli prensesi düşünüyormuş. bir ayın bitmesine son bir gün kala prenses umutla camda prensi beklemeye başlamış. Prenses sabahtan akşama kadar şatonun camında öylece beklemeye devam etmiş. Saat gece 12 olduğunda prensin gelmeyeceğini anlamış. Bir ay sonra geri geleceğim diyerek söz verişi kulaklarında yankılanırken, o gün prensin sözüne güvendiği için prenses çok pişmanmış. Prenses prense inandığı için kendisine çok öfkeli ve bir o kadarda üzgünmüş ama hiç ağlamamış. Gözyaşları bulutlardan düşen damlalarmış. Belki prenses ağlamıyormuş ama prens ve prenses için bulutlar ağlıyormuş. Şiddetle yağan yağmur ve fırtına aylarca devam etmiş. Yaz, İlkbahar ve Kış Perisi prensesin bu haline çok üzülmüş. Prensesin duygularıyla oluşan bu mevsime “Yalnızlık İklimi” denmiş. Prens her gün prensesi düşünmüş, yağan yağmurların sebebi olduğu ve prensesi üzdüğü için kendisinden nefret ediyormuş ama Sonbahar Perisinin dedikleri aklına gelince prensesin yanına gittiğinde ona zarar vereceğini düşünüyormuş. Her gece prensesi düşleyerek uyuyor her sabah prensesi düşünerek uyanıyormuş. Bu iki güzel kalp yalnızlık iklimiyle her gün daha çok acı çekiyormuş. Prensesin Yalnızlık İklimi tam 1 yıl sürmüş. Yağmur bir yıl boyunca hiç durmak bilmemiş. Prensesin kalbindeki acı büyümüş, büyümüş…

Prensle tanıştıkları günün yıl dönümünde yatağında gözlerini açan prenses şatosunun penceresine gidip bakmış. Bugün bir senenin sonunda ilk defa yağmur yağmıyormuş. Bir yıl boyunca hiç ağlamayan prenses işte o anda ağlamaya başlamış. Gözlerinden akan yaşlar sel olmuş. Bu günün kendisinin son günü olduğunu biliyormuş. En kötüsü bu son gününü de yalnız geçirecek olmasıymış. Prensesin bütün yıl hissettiği yoğun duygular gücünü tükettiği için kendisini hiç iyi hissetmiyormuş. Zar zor yatağına geri dönmüş. Gözyaşları içinde gözlerini sımsıkı kapatmış ve prenses bir daha gözlerini hiç açmamış. Prenses için endişelenen Yaz, Kış ve İlkbahar Perisi prensesin yatağının yanında durup arada bir onu kontrol ediyor , ateşini ölçüyorlarmış. Prensesin durumu gittikçe kötüleşiyormuş. Bu duruma daha fazla dayanamayan İlkbahar Perisi, Sonbahar Perisini çağırmaları gerektiğini söylemiş. Prensesin bu acı çeken halini Sonbahar Perisi yüzünden kral ve kraliçeden gizliyorlarmış. Kızlarının yanına gelmesine izin vermedikleri gibi bir de kral ve kraliçeye Sonbahar Perisinin talimatları üzerine yalan söylemeleri çok can sıkıcıymış. Periler prensin neden prensesin yanına bir daha gelmediğine halâ anlam veremiyormuş. Sonbahar Perisinin o gün prensle konuştuğundan haberleri yokmuş. İlkbahar Perisi pensesin hayata böyle veda etmesini istemiyormuş. Diğer perilerde İlkbahar Perisine hak vermiş ve telaşla Sonbahar Perisini prensesin şatosuna çağırmışlar. Ona prensesin durumunu anlatıp sabahtan beri bir daha hiç gözünü açmadığını söylemişler. Sonbahar Perisi temkinli adımlarla prensese yaklaşmış , türlü sihirler denemiş ama prensesi uyandıramamış. Sonbahar Perisi sinirle bütün perileri şatodan kovmuş ve prensesin başında beklemeye başlamış. Olan her şeyin perilerin suçları olduğunu düşünüyormuş. Sonbahar Perisi prensesin solgun ve soğuk eline dokunmuş. Prensesin gözünden akan bir damla yaşın üzerinde hem ilkbaharı hem yazı hem sonbaharı hem de kışı görmüş ve prensesin elini daha sıkı tutmuş. İşte o an prensesin güçlerinin bir kısmının prensin kalbinde olduğunu hissetmiş.

Yalnızlık iklimini kontrol eden yalnızca prensesin kalbi değilmiş. Sonbahar perisi acıyla yutkunmuş ve olanların kendisinin suçu olduğunu anlamış. “Prensesim sadece seni korumak istemiştim…” demiş. Prensesin solgun yüzüne baktığında onu sonbahara benzetmiş. Bebekken ilkbahar, gençken yaz gibiymiş. Bu kuleye hapsedildiğinden beri kışı yaşayan güzel prenses şimdi ise sonbaharı temsil ediyormuş. Sonbahar Perisinin gözlerinden akan yaşlar prensesin tuttuğu ellerine dökülmüş. Sonbahar Perisi çaresizce prensesin başında beklerken şatonun dışına çıkarılmış olan periler kara kara düşünüyorlarmış. İlkbahar Perisi kararlılıkla prensi bulup prensesimize getirmeliyiz demiş. Diğer periler başta itiraz etseler de İlkbahar Perisi prensese sadece prensin iyi gelebileceğini söylediğinde İlkbahar Perisinin haklı olduğunu anlamışlar. Hızla prensin şatosuna uçmaya başlamışlar. O günün sabahında kabusla uyanan prensin aklında prensesin solgun yüzü, hüzünlü yeşil gözleri varmış. Gördüğü kâbusla prensesin başına kötü bir şey geldiğini anlamış. Prens de prenses kadar hastaymış ama bunu umursamamış. Hemen atına binmiş ve prensesin şatosuna hızla gitmeye başlamış. Periler ormanın ortasında atıyla giden prensi gördüklerinde telaşla yanına uçmuşlar ve prensesin durumunu anlatmışlar. Prensesin gözlerini açmadığını duyan prens acıyla kahrolmuş ve atını daha hızlı sürmeye çalışmış ama hastalığı buna el vermiyormuş. Periler prensin prenses kadar solgun olan yüzüne baktıklarında endişeleri artmış. İşte o sırada prensesin odasında prensesi iyileştirmek için uğraşan Sonbahar Perisi de diğer periler kadar umutsuzmuş. Bildiği bütün sihirleri denemesine rağmen prensesi uyandıramıyormuş. Şatonun bahçesine kadar hızla koşan atın üzerindeki prensin her saniye biraz daha kalbindeki ağrı büyümüş. Şatonun bahçesine geldiklerinde yavaşlayan atından inen prens şatonun kapısının önündeki merdivenlere koşmuş. Sızlayan kalbine inat merdivenlerden çıkmaya başlamış. Son kalan basmağa adım atacağı sırada göğsündeki ağrı buna izin vermemiş. Yağan yağmurdan dolayı ıslanan basamaklardan ayağı kayan prens yere düşmesiyle inlemiş. Kalbindeki sihir prensese ulaşamamanın yalnızlığıyla prensi zehirliyormuş. Yüzü iyice beyazlayan prensin gözleri kapanmaya başlamış. Yerden kalkmaya çalışırken son gücünü de yitiren prens kalkamayacağını anlamış. Göğsünde derin bir ağrı, kabinde derin bir acı varmış. Gözlerini şatonun üzerinde gezdirmiş ve bakışları prensesin odasının camında durmuş. Prensin o an tek istediği prensesin yaşamasıymış. Kalbinde kalan prensesin sihrini tekrar prensesin kalbine ulaşmasını dilemiş. Birkaç saniye daha açık kalan gözleri yavaşça kapanmış ve rüzgar daha serin esmeye yağmur daha hızlı yağmaya başlamış. İşte o anda yatağında gözleri kapalı yatan prensesin gözlerinden yaşlar boşalmaya başlamış.

Prensin dileği gerçekleşmiş kalbinde kalan son sihir prensese ulaşmış ve onu uyandırmış. Prenses hemen gözlerini açmış. Sonbahar Perisi prensesin uyandığını görünce heyecanla gülümsemiş ama prensesin gözleri endişeyle bakıyormuş. Bu sırada şatonun bahçesinde prensin kalp atışlarının her dakika yavaşladığını gören üç peri hızla şatoya girmiş. Prensesin yataktan fırlamasıyla diğer üç perinin odanın kapısını açması bir olmuş. Prensesi gördüklerinde şaşkınlıkla oldukları yerde kalmışlar. Sonunda Kış Perisi soğukkanlılığını koruyarak konuşmaya başlamış. Prensin yaşaması için bir dakika daha kaybetmemeleri gerektiğinin farkındaymış. Prensesin odasının penceresine ilerlemiş. Perdeler kapalı olduğu için daha da kasvetli gözüken oda Kış Perisi’nin perdeleri açmasıyla aydınlanmış. Prensesi elinden tutup onu pencerenin yanına getirmiş. Prensi gören prensesin yüzü daha da solmuş. “O, ona ne oldu!?” diye sormuş. Bu, sorudan çok bir feryatmış. Prenses kalbinin acısıyla odasından çıktığı gibi şatonun merdivenlerinden inerek kapıya koşmuş ve bahçeye çıkmış. Sonbahar Perisi de prenses kadar şaşkınmış. Prensi uyardığı için bir daha şatoya gelmeyeceğinden çok eminmiş ama onu bahçede gördüğünde Sonbahar Perisi onları ayırdığı için çok pişman olmuş. Prensin prensese gerçekten aşık olduğunu fark ettiğinde artık her şey için çok geç olduğunu biliyormuş. Hüzünle prensesin arkasından bahçeye çıkmış. Yerde yatan, yağmurda ıslanan ve gözleri sımsıkı kapalı duran prensi görünce prensesin mümkünmüş gibi gözlerinden daha hızlı gözyaşları akmaya başlamış. Bulutlarda prensesle ağlarken prenses güçsüz adımlarla kendini prensin yanına bırakmış. Prensin başını kucağına aldığında kulağına dudaklarını yaklaştırmış. Soluğu belirsiz, nabzı yokla var arasıymış. Buna dayanamayan prenses perilere bağırmış. “Onun burada ne işi var? Ne yaptınız ona!” Prenses prensin bahçesinde bulunmasına üstelik böyle hasta olmasına anlam veremiyormuş. Sözünü tutmadığını prensin onu terk ettiğini düşünürken prensin böyle bir anda bahçesine gelmesini anlayamıyormuş. İşte bu sırada Yaz Perisi konuşmaya başlamış. “Üzgünüm prensesim ama biz prense hiçbir şey yapmadık. Ne yazık ki ona bunu yapan yalnızlık ikliminizdi, yalnızlık ikliminiz sizi ve sevdiğinizin kalbini yaraladı, zehirledi.”

“Ben mi yaptım?” diyen prensesin gözlerinde kocaman bir hayal kırıklığı varmış. Bu kadar çok sevdiği, kalbinden çıkaramadığı birine nasıl bunu yapmış olduğunu bilmiyormuş. Sonbahar Perisi suçlulukla prensese bakmış. “Her şey benim yüzümden oldu prensesim. Beni istediğiniz gibi cezalandırın. Ben sizi prensten korumak istemiştim ama aslında sizi korumam gereken şey yalnızlıkmış. Çok özür dilerim.” İşte o anda her şeyi anlayan prensesin dudakları acıyla kıvrılmış. Prensin onu bırakmadığını buna sebep olanın Sonbahar Perisi olduğunu anlamış. Diğer periler de buna sebep olanın Sonbahar Perisi olduğunu anladıklarında şaşkınlıkla birbirlerine bakmışlar ve sırrı saklayamadıklarını anlamışlar. Suçlulukla periler başlarını eğmiş. Üç peri de Sonbahar Perisine çok sinirliymiş ama prens öylece yatarken kimin suçlu olduğunun bir önemi yokmuş.

Prenses prensin ıslak saçlarını yüzünden çekerken yavaşlayan nabzının durmasına az kaldığını anlamış ve acıyla bağırmış. “Periler yalvarırım bir şeyler yapın. Sihrinizi kullanın. Onu lütfen kurtarın!” Bunları söylediğinde çaresizce perilere bakıyor sihir yapmalarını bekliyormuş. İlkbahar Perisi üzüntüyle prensesin yanına gidip elini tutmuş. “Prensesim siz o kadar güzel sevdiniz ki prensin kalbine bir parça sihrinizi armağan ettiniz ve bunu farkında olmadan yaptınız ama ne yazık ki ayrı kaldığınızda o sihir ikinizin de kalbini yaraladı. Bunu ikinize Yalnızlık İklimi yaptı. İşin tuhafı sizi yaralayan da yaşamanızı sağlayan da bu sihirdi. Prens gözlerini kapamadan önce uyanabilesiniz diye sizin ona verdiğiniz sihri tekrar kalbinize armağan etti. Biz sihirlerimizle prensi kurtaramayız ama sizin sihriniz belki prensin kalbindeki yarayı onarır.” demiş. İlkbahar Perisi prensesin yanından kalkmış ve tekrar diğer üç perinin yanına geçmiş. Prenses umutsuzca prensin güzel yüzüne bakmış. Yağmur yağmaya ve gözyaşları yağmura eşlik etmeye devam ederken fısıldamış. “Bu bizim yalnızlık iklimimiz ve bu iklime son verecek olan da biziz.” Prensesin öpücüğünü prensin alnıyla buluşturduktan sonra yağmur durmuş, rüzgar susmuş.

Prensin kıpırdayan kirpiklerini seyreden prensesin dudaklarında buruk bir tebessüm oluşmuş. Prens derin nefesler alarak gözlerini açtığında gözleri prensesin yeşil gözleriyle buluşmuş. Prensin gözlerini açmasıyla prenses için yalnızlık iklimi sonsuza kadar son bulmuş. Bu sihir kalplerindeki yaraların hepsini onarmış. Prens şaşkınlıkla kurtulabildiğinde neler olduğunu anlamaya başlamış. Prensesin kızaran yanaklarına gülümseyen prens ona sımsıkı sarılmış ve kulağına fısıldamış. “Prensesim yalnızlık iklimi ikimiz içinde son buldu. Bundan sonra ilkbaharı, yazı, kışı ve sonbaharı birlikte yaşayacağız. Bundan sonra yalnızlık iklimi seninle hiçbir mevsimi yaşamamı engelleyemeyecek.” Bunları duyan prensesin mutluluğu gözlerini doldurmuş. Prens devam etmiş. “Benimle her mevsimi yaşayacağına söz verir misin? Benimle evlenir misin?” Bu sözleri duyan prenses şaşkınlıktan ne diyeceğini bilememiş. O sırada onları mutlulukla izleyen dört peride bu sevimli çifte gülümsemiş. Prenses evet dediğinde periler mutlulukla alkışlamaya başlamış. Prens prensese bir kez daha sarılmış ve onu bir daha hiçbir zaman yalnız bırakmayacağına defalarca söz vermiş. Sonbahar Perisi bir adım öne çıkarak prens ve prensesten her şey için özür dilemiş. Prenses o kadar mutluymuş ki Sonbahar Perisine kızamamış. Prens ve prenses Sonbahar Perisinin gerçekten pişman olduğunu görmüş ve onu affetmişler. Sonbahar Perisi perilerden de özür dilediğine periler de Sonbahar Perisinden sır sakladıkları için özür dilemişler. Periler barıştıklarında İlkbahar Perisi, Sonbahar Perisinin kulağına bir şey fısıldamış. Periler bir yuvarlak oluşturmuş. Sonbahar Perisi avucunu açmış ve İlkbahar Perisi Sonbahar Perisinin eline güzel kokulu bir çiçek bırakmış. İlkbahar Perisinden sonra Yaz perisi elindeki şişeden güneş damlasını Sonbahar Perisinin avucuna damlatmış. Kış perisi bir parça buzu kırıp avucuna dokundurmuş. Sonbahar Perisi de solmuş bir yaprağı buzun üzerine bırakmış. Periler Sonbahar Perisinin elinin üzerine ellerini koyduklarında prens ve prenses şaşkın bir şekilde onları izliyormuş. Periler ellerini çektiklerinde Sonbahar Perisinin avucunda bir yüzük belirmiş. Sonbahar Perisi prensese yaklaşmış ve nazikçe elini tutmuş. Yüzüğü mutlulukla prensese hediye etmiş. Bu parçalı bir yüzükmüş. Üstte ilkbaharı temsil eden minik bir çiçek yanında yazı temsil eden küçük bir güneş aşağıda sonbaharı temsil eden bir yaprak ve yanında kışı temsil eden minik bir kar tanesi süsü varmış. Sonbahar Perisi prens ve prensese gülümsemiş. “Bu yüzüğü lütfen biz perilerin bir armağanı olarak kabul edin.” demiş. Prens ve Prenses ilk yüzüğe sonra da birbirlerine bakıp kocaman gülümsemiş. Perilerin hepsi teker teker prens ve prensesi tebrik etmiş. Periler prensesin annesine ve babasına olan her şeyi anlatmış. Kral ve kraliçe altı yıl boyunca kızlarını yalnız bıraktıkları için çok kederliymiş. Sonbahar Perisi bir kez de onlardan özür dilemiş. Prenses annesi ve babasının yanlarına gidip onlara sımsıkı sarılmış. Kral ve kraliçe bir daha prensesi asla yalnız bırakmayacaklarını söylemiş. Doğrusu kızları olmadan geçirdikleri günler yüzünden gerçekten çok acı çekmişler ve prenses de bunu annesi ve babasının gözlerine bakmasıyla fark etmiş. Onlara bir kez daha sarıldığında kral ve kraliçe prensesin kendilerini affettiğini anlamış. Prensin ailesine de periler olan her şeyi anlatmış ve bu evliliği onaylamalarını istemiş. Prensin ailesi bu evliliğe çok sevinmiş. Kral ve kraliçe prenses ile çok iyi anlaşmış. Prens ve prenses için iki krallığın arasına kocaman bir şato yapılmış. Minik sade bir düğün düzenlenmiş. Prens ve prenses evlenip güzeller güzeli şatolarına taşınmış. Prens sözünü tutmuş ve prenses bir daha hiç yalnız kalmamış. Onların birbirlerine olan güzel sevgisi prensesin güçlerini kontrol etmeyi öğrenmesini sağlamış. Bir daha Yalnızlık İklimi hiç yaşanmamış. İlkbaharda, sonbaharda, yazda ve kışta kalpleri birbirleri için çarpmaya devam etmiş. Aşkları mevsimlerce ve iklimlerce sürmüş. Bu aşk hiç bitmemiş.