8 Şubat 2022

Caché Filmi Üzerine Sınıfsal Yaklaşım

Yazar: Faruk Mustafa EKİCİ

Majid ve Tüm Görmezden Gelinenlere…

Michael Haneke’in rahatsız edici, yeni gerçekçi özgün sinemasıyla bu filmde de karşı karşıyayız. Filmlerinde, Batı insanının bireyselliği kökten yaşaması ve kendi dünyasının dışında kalanları görmezden gelmesini “rahatsız edici” bir şekilde bizlere sunan Haneke, bu filmde Avrupa’da göçmen-yerli arasındaki sınıfsal çatışmayı gözler önüne seriyor.

Film genel olarak Georges-Anne Laurent çifti ve oğulları Pierrot etrafında dönen bir senaryo üzerine temellendirilmiş. Aile, kendi çevresinde dönen ve dış dünyadan “steril” bir şekilde yaşamlarına devam ediyor. Georges, edebiyat üzerine TV programı yapan ailesi çiftlik sahibi orta yaşlı bir adam. Anne, yayınevinde çalışan ve iyi bir eğitim geçmişine sahip bir kadın. Çocukları Pierrot ise ergenlik çağında bir lise öğrencisi. Aile, klasik bir orta sınıf olarak yeterince “rahat” yaşadıkları hayatlarına devam ederken, bu rahatlık hali kimin tarafından gönderildiği belli olmayan kaset ve çizimlerle bozulacaktır.

Kaset ve çizimler, Laurent ailesine ulaştığından beri huzur o evi terk etmiştir; tabi önceki halinde ne kadar vardı? Georges ve Anne, kasetler ve çizimlerden oğullarına bahsetmez. Georges, bir gece küçükken yaşadığı bir olay üzerine rüya görür. Rüyasında; küçükken ailesinin evlat edinmeye karar verdiği Fransa tarafından 1961 yılında Paris’te yapılan katliamdan sonra yetim ve öksüz kalan Cezayirli Majid’i görür. Sonraki günlerde yeni bir kaset gelir ve kasedin içinde küçükken yaşadığı evden görüntüler vardır. Gördüğü rüyayla ve görüntülerle eşleştirince, bu kaset işini Majid’in bir çeşit intikam almak için yaptığını düşünür. Çünkü; 1961 Paris katliamından sonra yetim ve öksüz kalan Majid’i Georges’un ailesi evlatlık edinmek ister, ama Georges Majid’i kıskanarak ona iftira atar. Daha sonra Majid, hasta olmasına rağmen evlerinden gider. Georges bu olayı unutsa da seneler sonra aklına gelmesiyle Majid’i de hatırlamış olur ve bu kötü oyunu yapsa yapsa Majid’in yapacağını düşünür. Bu olaylar silsilesi üzerine gelişen filmde Majid ölür, Majid’in oğlu tıpkı yetim bırakılan babası gibi yetim kalır ve Laurent ailesi yaşamlarına eskisi gibi devam eder. Kaldı ki, ölen Majid’dir ve etkilenen insanlar Majid’in sınıfından olanlardır. Ancak Laurent ailesinin kılına zarar gelmedi ya esas önemli(!) olan budur.

Burjuva bir ailede büyüyen ve sonradan orta sınıf olma yolundaki Georges’un yabancılaşması üzerine filmde dikkat çekecek iki nokta var: Birincisi kasetleri polise bildirmek için gittikleri karakol çıkışında siyahi bir göçmenle arasındaki diyalog ve Majid’in intiharından sonra eve geldiğinde yaşadığı ruh hali. İlkinde, Laurent çifti karakoldan mutsuz bir şekilde çıkarlarken Georges caddeye dikkat etmeden atılır ve bisikletli bir siyahi göçmen az daha Georges’a çarpacaktır. Georges, suç kendisinde olmasına rağmen adamı azarlar ve adamın tepki vermesi üzerine geri adım atar. Aslında Georges burada beklemediği bir tepkiyle karşılaşır. Georges’un aklında hakaretlere sessiz kalan ve her zaman haksız olan bir göçmen profili vardır. Ancak göçmen adamın verdiği tepki aslında işlerin eskisi gibi olmadığının da bir göstergesiydi. Öyle ki Fransa’nın zamanında sömürdüğü ülkelerden gelen göçmenler, ülkenin banliyölerinde yaşasalar bile sayısal bir üstünlükle ikinci sınıf insan muamelesini kırmaya çalışıyorlardı. Haneke, bu sınıfsal çatışmayı bizlere tek bir sahnede sunuyor.

İkinci noktada ise Georges, Majid’e hesap sormak için evine gidiyor, ancak Majid kasetlerden haberinin olmadığını söylüyor ve Georges’tan kendisine inanmasını bekliyor. Georges, Majid’e inanmıyor ve onu suçlamaya devam ediyor, hatta Georges’un oğlunun arkadaşına gittiği bir akşam ondan haber alamayınca oğlunu Majid’in kaçırdığını düşünerek polise şikâyet ediyor ve polis, Majid ve oğlunun evini basıp karakola götürüyor. Olaylardan birkaç gün sonra Majid, Georges’u arayıp evine çağırıyor. Eve geldiğinde Majid Georges’a bir hediye vereceğini söylüyor ve cebinden çıkardığı bıçakla boğazını kesip intihar ediyor. Evet, Majid canını Georges için bağışlıyor ve onu kendine inandırmak için bu yolu seçiyor. Ancak Georges eve gittiğinde Anne ile konuşurken hala kaset oyununun Majid tarafından düzenlendiğini ve bu intiharından da onun bir parçası olduğunu söylüyor ve ardından hiçbir şey olmamış gibi aldığı uyku ilacıyla uyuyor. Georges’un gözünde Majid gibilerinin hayatının değeri, trajik bir intihar vakası ve bu durum karşısında Georges’un verdiği tepki üzerine şekilleniyor.

Film, Majid ve Georges’un temsil ettiği sınıflara yönelik belirgin özellikleri tüm gerçekliğiyle ortaya koyuluyor ve Haneke, bizlere bu çelişkiden doğan çatışmayı göstermeye çalışıyor. Filmin son sahnesinde Majid’in ve Georges’un oğullarının arkadaş olduğu ve okula birlikte geldiği görülüyor. Bu sahnede yeni neslin sınıfsal etkileşimlerde eskisine göre daha özgürlükçü davrandığı gözler önüne seriliyor ve aslında böyle bir ihtimalin de olduğu gerçeği de sınıfsallığın yüzüne vuruluyor. Film biterken kaset ve çizimlerin kimin tarafından gönderildiği belirsizliğini koruyor. Acaba Haneke, bize burada kasetin kimin tarafından gönderildiğinden çok neden gönderildiğini mi sorgulatmaya çalışıyor? Son olarak, film gerek Avrupa orta sınıfının karakteristik özelliklerini ortaya koyması gerekse Avrupa geneline yayılan “göçmen sorunu”nu en yoğun yaşayan ülkelerden olan Fransa üzerinde anlatması açısından önem taşıyor. 2005 yapımı filmin üzerinde on yedi sene geçmesine rağmen; bugün hâlâ, “ikinci sınıf” insan muamelesi gören göçmenlerin Avrupa’ya iltica etmeye çalışırken Akdeniz’de botlarının battığını haberlerde görüyoruz. Bu durumun Avrupa’da bazı kesimler tarafından önemsenmediği, hatta tıpkı filmdeki gibi “potansiyel suçlu” olarak görülmesi ve göçmenlerin “rahat bozucu” olarak yaftalanması da maalesef başka bir gerçektir. Haneke’in bizi yeni filmlerle “rahatsız” etmeye devam etmesi dileğiyle…