20 Mart 2022

Ecdat Mirası Bir Misafirhane

Yazar: Sümeyya SARI

Amasya da bulunan Sultan İkinci Bayezid Külliyesi…

15.Yüzyıldan itibaren sergisi başlamış manevi yapı!

Ziyaretçilerini kendine hayran bırakıyor.

Sultan II. Bayezid adına, 1485-86 yılları arasında; cami, medrese, imaret, türbe, şadırvan ve çeşme içeren bir külliye olarak İkinci Bayezid’in oğlu Şehzade Ahmet tarafından yaptırılmış. Zümrütlerle donatılmış gerdanlığı andıran yeşil ırmağın hemen yanı başında bulunmakta. Şehir merkezine adım attığımızda bizleri ihtişamıyla karşılıyor.  İki minaresi göğe doğru süzülüyor adeta. Her iki minarenin de tam karşısında yaşlı iki çınar ağacı var. Tahmini, külliye ile aynı yaştalar. Yüzyıllardır onlarda sapasağlam ayakta durmaktalar. Külliye, batı tarafında U harfini andıran medresesi, doğu tarafındaki L harfine benzeyen imaret ve konuk evi ile bizlere tarihten şifreler mi fısıldıyor yoksa? Ortasında bulunan camisi peki?

Amasya’da bulunduğum zamanlarda sık sık giderim.

Külliyeye adım atabilmek için ilk olarak yaklaşık bir buçuk metre boyundaki kapısından geçilir. Eğilmeden girmek çok zordur. Edep çok mühim bir mesele ne de olsa. Bizlere daha girmeden neler öğretilir neler. Hürmet, ilk olarak. Evet hürmet! Varlığa hürmet, yokluğa hürmet, yaradılışa hürmet, kâinata hürmet… Destur demek, ne demek?

Bismillahirrahmanirrahim.

İşte görkem tam anlamıyla şimdi başladı. Kapıdan girince… Her şey ahenk içinde. Camiyi tam merkezine oturtmuş bir külliye. Bahçedeki güller Medine’den esiyor sanki.

Usulca ilerliyoruz. Amasya halkının yanı sıra birçok turist var; yabancı ve yerli. Dünyanın dört bir tarafından ziyaretçiler avluyu doldurmuş. Tarihte mi yolculuk? Anda mı yolculuk? Kalpte mi yolculuk? Herkes bir şeyler hissetmekte. Ama kim neyi hissetmekte bilinmemekte. Ezan vakti girdiyse hele… Hatta derler ki sabah ezanı okunmadan yirmi dakika önce Hızır Aleyhisselam iştirak eder. Kim bilir kimler denk gelir, kimler hisseder. Nasip…

Her vakit ezanı farklı güzelliklerde okunur. Kulaklara şifa, ruhlara gıda. Oturup dinlenmeli, etrafı seyrederek ve hiç konuşmadan. Bir yanda Osmanlı Yalıboyu Evleri’ni seyretmek, bir yanda Yeşilırmak’tan geçen su sesine şahit olmak, bir yanda da şehrin dört tarafını çevreleyen dağlara bakmak…  Ezanı bu şekilde incelemelerle dinlemek daha bir başka. Tefekküre tevessül göz kapaklarımızda.

Caminin motifli kapısından girilen vakit külliyenin kapısından girilen vakitten daha derin hissettiriyor. Var, oluyor yok oluyor. Yok, oluyor var oluyor. Yoktan vara, vardan yoka… Koskoca bir döngü. Hikmet her anında. Daha o zaman deprem için konulan sütunlar bir mühendislik harikası. Kubbesinden gözlerimizi alabilmek ne mümkün. Vitraylar, tezhipler, çiniler… Hayranlıklar birbirini kovalıyorlar. Pencerelere ilişen gözler geçmiş zaman hafızlarının seslerini yankılıyorlar. Dışında bulunan laleli vav harfi sirayet etmiş caminin de ruhuna. Şeyh Hattat Hamdullah Efendi yapmış. Osmanlı’nın en büyük Hattatı, İkinci Bayezid Han’ın dostu.

Medresesi günümüzde Yazma Eserler Kütüphanesi olarak ziyaretçilerini bekliyor. Camiden çıktıktan hemen sonra oraya gidilmeli. İlk dört Mushaf’tan biri olan Hz. Osman (r.a) Mushaf’ını da görmek mümkün. Yıllar evvel ulaşmış Amasya topraklarına. Kütüphanenin kendine has kokusu belki de bu Mushaf’tan yayılmakta.

Avlusuna tekrar adım atan ayaklar Şehzade Ahmet’in evladı Şehzade Osman Çelebi’nin türbesine gitmeli. Bir Fatiha Üç İhlas ona ve diğer ev sahipliği yapanlara gönderilmeli. Osmanlı’nın İki Kaptan-ı deryası da ziyaret edilmeli. Onların da türbeleri caminin hemen arkasında.

 

Ecdattan miras bir misafirhane İkinci Bayezid Külliyesi.

Misafir olduğumuz şu kâinata bir ayna.

Tevazu ile ebedîleşmiş, köklerini mâziden âtîye taşımış.

Daha kim bilir kimleri ağırlayacak avlusunda.

Bir vakit namaz kimlere nasip olacak burada?

Ziyaretler bitirilirken de destur mu alınmalı?

Bir gıda gönüllerde…

Buraya uğranmalı…